Favorilere ekle

İstanbul'da Görülmesi Gereken Yerler

Topkapı Sarayı

Topkapı Sarayı

Topkapı Sarayı Osmanlı’nın en köklü saraylarından birisidir. Fatih Sultan Mehmet döneminden yapıldığı bilinen bu saray Osmanlı’nın en uzun padişah ikametgahlarından birisi olmuştur. Sarayın etrafında ve içinde Osmanlı tarihine damga vurmuş bir çok eser bulunmaktadır. Aynı zamanda burası Osmanlı İmparatorluğu’nun sanat, kültür ve bilim alanındaki bir çok özelliğini de yansıtmaktadır.

Topkapı Sarayı kurulduğu yıllardan itibaren Osmanlı’nın ilk diplomasi, siyaset, eğitim ve kültür merkezleri arasında yer almıştır. Ancak 19. yüzyılın ortalarında bu sarayın diplomatik faaliyetlere yetmediği gerekçesiyle boşaltıldığı, yerine Dolmabahçe Sarayı‘nın kullanıldığı görülmektedir. Ancak bu yıllardan itibaren de bir çok gelişmenin saray bünyesinde yaşandığı görülmektedir. Osmanlı yeni sarayına taşınırken padişahların bu eski ikametgahı da yeni dönemle uyumlu siyasi merkezlerden birisi haline gelecektir.

Osmanlı Devleti genel yönetim ilkelerinin bir çoğu Topkapı Sarayı içerisinde kendisine yer bulmuştur. Sarayda yer alan bir çok eser kuruluşun vbe yükselişin simgesi niteliğindedir. Nitekim dönemin teokratik devlet yönetim geleneklerine uygun bir biçimde Osmanlı Devleti ve saltanatı buluşturan Hırka-i Şerif ve diğer Kutsal Emanetler de burada bulunmaktadır. Bu özellikleriyle diğer Osmanlı saray ve kasırlarından ayrılan bu yapı özellikle Ramazan aylarınsa ziyaretçi akınına uğramaktadır.

Topkapı Sarayı

Topkapı Sarayı

Topkapı Sarayı içerisinde her padişahtan izler taşıyan altı ana bölüm bulunur. Bunlar arasında Avlu, Harem, Divan ve Enderun gibi sarayın asli bölümleri de bulunurken Bab-ı Hümayun gibi saltanatanın görkemini yansıtma amacı taşıyan bölümler de bulunmaktadır. Ancak Bab-ı Hümayun, yani padişah kapısı gerçek bir saray parçasından başka bir şey değildir. Burada yer alan eserler de padişah mülkünün gerekli eserlerini oluşturur.

Topkapı Sarayı Bölümleri

Topkapı Sarayı altı farklı bölümden oluşmaktadır. Bunlar Bab-ı Hümayun, Divan Meydanı, Alay Meydanı, Enderun Avlusu, Sofa-i Humayun, Harem olarak adlandırılan bölümlerdir. Her bir bölüm kendi karakteristik özelliklerini taşıyacak biçimde dizayn edilmiştir. Burası saray olarak kullanılmaya başlandığı günlerden bu yana, yani inşasının bittiği 1478 yılından beri herhangi bir ciddi değişiklik yaşamamıştır.

Topkapı Sarayı Ziyaret Saatleri & Ücretleri

Topkapı Sarayı ziyareti uzun bir zaman ayırarak gezilecek yerler sınıfında değerlendirilmelidir. En azından bir öğleden sonrayı ayırarak sarayın her detayı incelenmelidir. Saray girişi Harem hariç 25 TL’dir. Harem için ayrı bilet alma zorunluluğu halen kalkmamış bir uygulamadır. Saray Salı günleri haricinde haftanın her günü açıktır. Haremi de kapsayan geniş bir ziyaret için Müzekart kullanımı önerilmektedir. Topkapı Sarayı ziyaret saatleri sabah 09.00 ve akşam 19.00 saatleri arasındadır. Harem Bölümü akşam saat 17.00′de kapanmaktadır.

Topkapı Sarayı Ulaşım

Topkapı Sarayı’na ulaşım için bir çok bölgeden vasıta bulunabilir. Saray ünlü Sultan Ahmet Camiiyakınlarındadır. Burada tramvay ve otobüs durakları bulunmaktadır. İstanbul’un bir çok bölgesinden buraya araç bulunmakla birlikte buraya doğrudan araç bulamayanlar için de Eminönü aktarmalı ziyaret mümkündür. Topkapı Sarayı’nın Google Maps üzerindeki konumu.

 

Sultan Ahmet Cami

Sultan Ahmet Cami

Sultan Ahmet Cami 17. yüzyıldaİstanbul‘da yapılmış, klasik dönem mimarinin son büyük yapısıdır. Mimari eser I. Ahmet’in isteği ile Sedefkâr Mehmet Ağa’nın mimarlığını konuşturduğu bir başyapıt niteliği taşımaktadır. Cami karakteristik özellikleriyle benzerlerinden ayrılır. Bu dev eser hem Osmanlı hem de Bizans ibadethanelerinin mimarisinden beslenir. Bu mimari harmanın sonucunda ortaya çıkan görüntü ise tam anlamıyla; heybet ve ihtişamdır.

Sultan Ahmet Cami için yabancılar “Mavi Cami” (Blue Mosque) diye söz ederler. Bunun nedeni ise caminin mavi, beyaz ve yeşil süslemeler içindeki en göze çarpan rengin mavi olmasıdır. Marmara Denizine hakim bir görüntü sergileyen yapı Ayasofya’nın karşısında yer alıyor. Bunun nedeni mimarın denize bakan bir yapı istemesi ve en uygun yer olarak buranın seçilmesidir.

Sultan Ahmet Cami oldukça geniş bir avluya sahiptir.  Yüksekliği kırk üç metre olan caminin iki yanında da abdesthane bulunur. Fakat en önemli özelliği altı tane minaresinin olmasıdır. Türkiye’de yalnızca üç tane bulunan altı minareli camiden ilk yapılanı budur. Caminin içi ise dışındaki tarzdan oldukça farklıdır. Üzerine bitki motifleri işlenmiş, yirmi binden fazla çiniyle bezenmiş olan yapının iç kısmının yüksek yerlerinde mavi renk kullanılmıştır. Eserin iki yüz altmış tane penceresi vardır. Bu renkli pencerelere güneş vurduğu zaman ışık çinilere yansımaktadır. Ancak pencerelerinin camları kırıldığında yeni camlarda aynı renkler tutturulmadığı için renk uyumluluğu eskisi gibi sağlanamamaktadır.

Sultan Ahmet Cami İç Görünüm

Sultan Ahmet Cami İç Görünüm

Sultan Ahmet Cami yapıldığı dönemdeki ihtişamını tam olarak taşımamaktadır. Eser sadece pencerelerinde değil başka birçok karakteristik özelliğinde çeşitli deformeler yaşamıştır. Caminin avizeleri ilk olarak altın, zümrüt ve diğer değerli madenlerden yapılmıştı. Ancak yağmalamalar nedeniyle avizeler eskisi gibi gösterişli değil.  Cami restore edilirken, duvarlarına hat sanatıyla yazılmış Kur’an ayetleri de kaldırılmıştır.  Yapının İstanbul’un en iyi güneş alan ibadethanesi olması, iç kısmında bulunan sanat eserlerinin renklerinin solmasına neden olmuştur. Ancak cami 17. Yüzyıldan bu yana ne kadar değişime uğramış olsa da ihtişamını hala korumaktadır.

Sultan Ahmet Cami Ulaşım

Yapıldığı yüzyılın ilerici bir eseri olan ve geçen zamana rağmen hala ihtişamını koruyan bu yapı İstanbul’un Fatih İlçesinde bulunuyor.  Bulunduğu mahalleye adını veren camiyi ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz. Sabah 09.00 akşam 18.00 arasında görücüye açık olan yapı her gün gezintiye açık durumdadır. Sadece namaz vakitlerinde ziyaretçi kabul edilmiyor.

Sultan Ahmet Camisi’ni ziyaret etmek isteyenler için birden fazla yol var. Anadolu Yakası’ndan gidecek olanlar öncelikle karşıya geçmeliler. Üsküdar’dan ya da Kadıköy’den gidecekseniz vapurla Eminönü’ne geçip tramvaya binebilirsiniz. Sultanahmet durağında indikten sonra yürüme mesafesiyle on dakikada camiye ulaşabilirsiniz.

Sultan Ahmet Camisi’ni Avrupa yakasından ziyaret edecekler içinse en kolay yol Taksim üzerinden gitmektir. Buradan ister yürüyerek ister otobüsle Eminönü’ne gelip yukarıda söz edilen yolu takip edebilirsiniz. Tarihi camiye Taksim’den Beyazıt’a giden otobüslerle de ulaşılır. Otobüsten Beyazıt’ta indikten sonra tramvay yolunu takip ederek Sultanahmet’e varabilirsiniz. Sultan Ahmet Cami’nin Google Maps üzerindeki konumu.

 

Ayasofya Müzesi

Ayasofya Müzesi

Ayasofya eski çağlarda bile dünyanın sekizinci harikası olarak kabul edilen bir mimaridir.İstanbul‘un en turistik yapılarından olan müze bu gün de en önemli müzelerin başını çekmektedir. Yapıldığı 360 yılından beri onca badire atlatan yapı birçok kez yenilenmiş ve bugüne kadar gelmiştir.

Dönemin tarihçisi Sokrates’in aktardığına göre ilk bina Artemis Tapınağı’nın kalıntıları üzerine kurulmuş ahşap bir yapı olarak inşa edilmiş. O dönem bölgenin en büyük kilisesi olarak adlandırılan bu yapı 404 yılında çıkan bir yangınla kül olmuş. Binanın ikinci inşasında yine ahşap bir çatı tercih edilse de duvarların taş olmasına dikkat edilmiş. İkinci bina da 532 yılında yakılmış.

Tarihi yapının bu iki inşasında da o dönem hiç alışkın olunmayan bir düşünce kabul edilmiştir. Yapıdaki çeşitli motiflerle anlatılan bu düşünce “İsa ile Tanrı’nın aynı olmadığı” düşüncesidir. Bunu söyleyenler aforoz edilmiş ve kayıtlardan silinmesi için tarihçilere baskı yapılmıştır. Ne var ki; 13. yüzyılda ilk dönem Ayasofya motiflerinin yorumlanması sonucu bu düşünceye ait kayıtların tespiti yapılmıştır.

Ayasofya bugün bildiğimiz mimari özelliklerine büyük ölçüde üçüncü inşasında kavuşmuştur. Binanın inşası dönemin en büyük mimarlarına bırakılmıştır.  532 yılında temelleri atılan kilise uzun süre bölgenin en büyük ve en gösterişli binası olarak zirvede kalmıştır.  Kilise 1453 yılında Osmanlı Devleti’nin İstanbul’u almasıyla camiye çevrilmiştir. Bugün müze olarak halka açık olan tarihi yapı hem İslam hem de Hristiyan dünyasından önemli izler taşır.

Ayasofya Müzesi İç Görünüm

Ayasofya Müzesi İç Görünüm

Kilisenin dışında Sultan Selim (II) ile birlikte dört tane daha padişah türbesi bulunmaktadır. Kilise camiye döndükten sonra yapılan minarelerden bir tanesi daha önce tarihlendirilse bile Mimar Sinan’ın tarzına benzemektedir.

Ayasofya’nın iç kısmında ise onca tarihi izlerin içinde en çok dikkat çekeni I. Mahmud Kütüphanesi. Burası çiçek motiflerinin süslediği bir koridorla iki kısma ayrılıyor; okuma kısmı ve kitapların olduğu kısım. Yapının iç kısmında dikkati çeken bir diğer şey ise bronz levhalarla kaplı, ortası oyulmuş bir sütun. Bu sütun zamanla kutsallaştırılmış ve Dilek Sütunu olarak adlandırılmış.

Ayasofya Giriş Ücretleri / Ulaşım / Ziyaret Saatleri

Ayasofya şu anda müze olarak halka açık durumdadır. Eğer Müzekart sahibi değilseniz giriş ücreti 25 TL’dir. Bir Müzekart edinmişseniz ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz. Pazartesi günleri hariç her gün ziyaretçilere açık olan müzeye ulaşım ise Avrupa yakasından pek çok biçimde mümkündür. İstanbul’un önemli bir merkezinde bulunması ve büyük bir turizm potansiyeline sahip olması toplu ulaşım olanaklarını çoğaltmıştır.

Toplu taşıma tercih edilmişse tramvay her koşulda Ayasofya yolunda kullanılması zorunlu bir araçtır. Bağcılar ve Kabataş arası çalışan tramvaydan Gülhane veya Sultanahmet duraklarında inilmesi müzeye ulaştıracaktır. Tramvaya uzak bir noktadan geçecekseniz Eminönü otobüsleri ile tramvay aktarması da yapılabilir. İstanbul’un her bölgesinden Eminönü istikametine otobüs bulabilirsiniz. Bununla beraber Anadolu yakasından vapurla Eminönü tarafına geçip buradan tramvaya binmek mümkündür.  Halkalı Sirkeci Banliyö Treni de Eminönü tramvay durağına ulaştırmaktadır. Ayasofya Müzesi’nin Google Maps üzerindeki konumu.

 

Dolmabahçe Sarayı

Dolmabahçe Sarayı

İstanbul’un en önemli gezi noktaları arasında yer alan Dolmabahçe Sarayı Osmanlı Devleti’nin en önemli merkezlerinden birisidir. Burası yüzlerce yıl Osmanlı hakimiyeti altında yaşayan bölgelerin tamamından izler taşıyan, Osmanlı ve Avrupa çizgilerine hakim bir saray özelliği taşır. Bu özellikleriyle de diğer saray ve kasırlardan ayrılan bir yapıya sahiptir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Topkapı Sarayı‘nın protokol ve diplomatik faaliyetlere yetmemesi sebebiyle 19. yüzyılda devreye soktuğu bu saray döneminin ve şimdinin en görkemli şaheserlerinden birisidir. Osmanlı’nın Batı etkisi altındaki mimari yapısının bir temslcisi olan Domabahçe sarayı bir çok konuda tarihe tanıklık etmiştir. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk’ün de yaşamını yitirdiği saray olarak bilinir.

Dolmabahçe Sarayı Padişah Abdulmecid tarafından yaptırılmıştır. Dönemin ünlü mimarlarından Garabet Amire Balyan imzası taşıyan bu yapı Beşiktaş taraflarındaki onlarca kasır ve benzeri dönem eserlerinin ortasında farkını ortaya koyan bir yapıdadır. Dolmabahçe bölgesinde yer alan bir çok eserden, içlerinde Dolmabahçe Sarayı‘nın da bulunduğu bazıları halen devlet yöntiminde kullanılan merkezler arasında yer almaktadır.

Beşiktaş’ta denize nazır bir biçidme uzanan bu kıymetli saray yalnızca içini gezmek için değil, dışardan görülmek için de iyi bir merkezdir. Özellikle akşam saatlerinde Boğaz’dan tüm haşmetiyle ve ışıklarıyla Dolmabahçe Sarayı’nı izlemek mümkündür. Burası geceleri köprülerle birlikte İstanbul’un sürekli yaşadığını anlatan birkaç bölgeden birisi ünvanını taşımaktadır. Sarayın içini gezmeye fırsat bulamayanlar için dahi bu görkemli gece manzarası mutlaka görülmesi gereken yerler listesindedir.

Dolmabahçe Sarayı 2

Dolmabahçe Sarayı Bahçesi

Dolmabahçe Sarayı üç ana bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler Harem, Selamlık ve Tören Salonu’dur. Harem Bölümü padişah ailesine ait bölümdür. Selamlık yani Mabeyn-i Humayun ise padişah ve devlet erkanının kullandığı alandır. Tören Salonu da protokol ve diplomasi alanı olarak hizmet vermiştir. Günümüzde b u alanlar içerisindeki bir çok bölge ziyarete açıktır. Ancak Başbakanlık Ofisi’nin de içinde bulunduğu bazı bölgeler ziyarete kapalıdır.

Dolmabahçe Sarayı Ziyaret Saatleri & Ücretleri

Dolmabahçe Sarayı pazartesi ve perşembe günleri ziyarete kapalıdır. Bu günler haricinde de Milli Saraylar bünyesindeki bu yeri yılın her günü ziyaret etmek olasıdır. Diğer turistik gezi noktalarının aksine burası biraz daha erken kapanmaktadır. Sabah 08.30′da açılan saray akşam 16.30′da kapanmaktadır.  Dolmabahçe Sarayı giriş ücretleri ise son birkaç yıldır herhangi bir zam almamıştır. Selamlık Bölümü girişi 15 TL iken Harem Bölümü 10 TL’den biletli ziyarete açıktır. Tüm bölümler öğrenci tarifesi de 5 TL’dir. Diğer Milli saraylar eserleri gibi burada da Müzekart geçerli değildir.  Ziyaret sadece gruplarla ve grup rehberleriyle yapılmakta, saray içerisinde bireysel geziye ve fotoğraf çekmeye izin verilmemektedir.

Dolmabahçe Sarayı Ulaşım

Dolmabahçe Sarayı İnönü Stadyumu yakınındadır. Beşiktaş içerisindeki bu bölgeye Taksim’den de yürüyerek yaklaşık on beş dakikada ulaşmak mümkündür. Toplu ulaşım için de Beşiktaş yönüne giden vapur, tramvay veya otobüs kullanılabilmektedir. Dolmabahçe Sarayı’nın Google Maps üzerindeki konumu.
 

Yerebatan Sarnıcı

Yerebatan Sarnıcı

Yerebatan Sarnıcı M.S. 542 yılından beri insanlarda merak uyandıran bir Bizans eseridir. İstanbul‘daki en en turistik noktaların başında gelir. Büyük Saray’ın ve şehir halkının su ihtiyacını karşılamak için yapılan bu yapı sarnıçtan çok gizli bir mabedi andırmaktadır. Bu dev sarnıç öyle gösterişlidir ki dönemin halkı tarafından “Yerebatan Sarayı” olarak adlandırılmıştır. Buranın adının yabancı kaynaklarda “Basilika” olarak geçmesinin nedeni tam olarak bilinmiyor. Tahminlere göre çevresinde bulunan bir basilikadan dolayı bu ismi aldığı düşünülüyor.

Yerebatan Sarnıcı’nın hala aynı etkileyiciliğini korumasında dönem dönem yapılan yenileme ve düzenleme çalışmalarının etkisi büyüktür. Yapı bugüne gelene kadar dört defa restore edildi. İlk düzenlemeyi Osmanlı Padişahı III. Ahmet yaptırmıştır. Osmanlı döneminde tarihi yapıyla ilgilenen diğer padişah ise II. Abdülhamit’tir. Cumhuriyet döneminde ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 1987 ve 1994 yılında yaptığı çalışmalarla sarnıç ziyaretçilerini ağırlamaya hazır hale getirilmiştir. Bugün yapı; sadece görülecek tarihi bir yer olarak değil, içinde değişik etkinlikler düzenlenen kültürel bir mekan olma özelliğini de taşıyor.

Yerebatan Sarnıcı’nı dışarıdan gördüğünüzde, buranın İstanbul’un en büyük sarnıcı olması inandırıcı gelmiyor. Çünkü girişi küçük bir binadan gerçekleşiyor. Ancak içeri girdiğinizde çok yüksek ve oldukça derin bir sanat eseriyle karşılaşıyorsunuz. Burası daha önce su deposu olduğu için herhangi bir tarihi yolu yok. Mimari yapıyı dolaşmak için restore sırasında inşa edilen yolu kullanıyorsunuz.

Yerebatan Sarnıcı Medusa

Yerebatan Sarnıcı Medusa Başı

Yerebatan Sarnıcı,  138 metre uzunluğunda 65 metre genişliğinde bir alana kuruludur. Tuğlayla örülen tavanında örtü olarak Manastır tonozlarından yararlanılmıştır. İçinde suyun üzerinde paralel bir düzende sıralanan 360 sütunun bulunulduğu bu alan, uçsuz bucaksız görüntüsüyle gizem uyandırıyor. Yaşlı bir ağaç gövdesini andıran sütunlar 12 sırada dizilmiş. Her grupta 28 tane bulanan sütunların ikisinin altında heykel ayaklıklar var. Heykellerin Medusa başı olması, sarnıcın yapıldığı dönemdeki sanat anlayışıyla beraber, dini inancını da bize anlatıyor. Mitolojik bir kahraman olan Medusa, aslında çok güzel bir kadın olsa da, lanetlenmesiyle birlikte saçları yılana dönüşüyor ve kadının gözlerinin içine bakan herkes taşa dönüyor.  Medusa simgesi buraya yerleştirilirken yapının korunmasının amaçlandığı tahmin ediliyor.

Yerebatan Sarnıcı Ulaşım

Yerebatan Sarnıcı İstanbul’da Ayasofya Müzesi’nin hemen yanında bulunuyor. Ziyaret etmek isteyenler Eminönü’nden tramvaya binerek oraya rahatça ulaşabilirler. Sultanahmet durağında ineceksiniz, sarnıç Yerebatan Caddesi’nde yer alıyor. Eğer Eminönü’ne Anadolu Yakası’ndan gelecekseniz, vapurla gitmeniz daha kolay ve daha hızlı olacaktır. Ama otobüslerle Taksim’e gidebilir, biraz da burada zaman geçirebilirsiniz. Taksim’den Eminönü’ne geçecek olanlar isterlerse otobüse binebilirler, ancak yürümek, denizi ve balıkçıları seyrederek gitmek istiyorsanız yürüyerek de yirmi dakikada Eminönü’ne ulaşabilirsiniz. Yerebatan Sarnıcı’nın Google Maps üzerindeki konumu.

Yerebatan Sarnıcı Ziyaret Saatleri, Giriş Ücreti

Yerebatan Sarnıcı her gün ziyaretçiye açıktır. Görmek isteyenler sabah 09.00 akşam 18.30 saatleri arasında oraya gidebilirler. Bu tarihi yapıya girmeniz için bilet almanız yeterli olacaktır. Biletler TC vatandaşları için 5 TL, Yabancılar içinse 10 TL olarak belirlenmiştir.

 

Kapalıçarşı

Kapalıçarşı

Kapalıçarşı dünyanın en büyük ve en eski alışveriş merkezidir. İçinde 64 cadde ve sokak bulunmaktadır. Bunun yanında iki bedesten on altı han ve 22 kapıya sahip olan bu büyük çarşının yüzölçümü 45 bin metrekareden fazladır. Yaz aylarında daha fazla olmak üzere günlük ziyaretçi sayısının 300 binden aşağı olmadığı belirtilmektedir. Çeşitli dönemlerde bu sayının 500 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. İstihdam edilen kişi sayısının 3600 dükkanda 20 bin civarında olduğu belirtilmektedir.

Büyüyen İstanbul‘un bu güzide alışveriş merkezi İstanbul’un ve Türkiye’nin gurur kaynağı olarak kuşaklar boyunca hizmet vermiştir ve vermektedir. Kuruluş tarihinin 1461 olarak açıklandığı çarşının Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet’in emriyle kurulduğu tarih kitaplarında yazmaktadır. Çarşıya bu günkü halini kazandıran ise Kanuni Sultan Süleyman’dır. Bununla beraber yapıya dahil olan iki bedestenin de Bizans mimarisi taşıması pek çok tarihçi tarafından o dönemden kalma eserler olarak yorumlanması sonucunu doğurmuştur.

Bu güne kadar her din ve milliyetten esnafın barınmasına olanak tanıyan Kapalıçarşı içinde yıllardır üç dinin din adamlarıyla iş gününe başlama geleneği bozulmamıştır. Bu ticaret hayatında geleneklerimize işlemiş hoşgörünün göstergesi olarak yaşamış bir adettir.

Kapalıçarşı 2

Kapalıçarşı Baharatlar

Büyük İstanbul yangını da dahil olmak üzere pek çok yangına maruz kalan yapı ayrıca pek çok depremde de hasar görmüştür. 1894 Yılında bu gün olduğu biçime kavuşan çarşının eski biçime mümkün olduğu kadar sadık kalarak inşa edildiği bilinmektedir.

Kapalıçarşı her yıl yerli ve yabancı binlerce turist çeken bir cazibe merkezidir. İçinde bulunan pek çok sektörden tüccarlar dünyanın ilgisini çekecek ürünler pazarlamaktadır. Kendi içinde bir altın, döviz ve emtia endeksine sahip olmasıyla tanınan yapı Türkiye’nin tezgah üstü piyasalarından birine ev sahipliği yapmaktadır.

Çeşitli borsa faaliyetlerinin yanı sıra çarşı içinde dünyada ender bulunan güzellikte el yapımı halıları da bulmak mümkündür. Çeşitli motiflerde alıcıya sunulan bu halıların pek çok dünya liderinin yaşam alanlarını süslediği bilinmektedir. Bunlara örnek olarak ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve eski Başkan Bill Clinton sayılabilir. Denver Eyalet Meclisi Binası içinde de bu halılardan bulunmaktadır. Altın ve döviz ticaretiyle birlikte dünyaca ünlü halı pazarının yanı sıraKapalıçarşı içinde 97 kalemde ticaret yapılmaktadır. Bunların bazıları deri ürünleri, çanta ve takılar, çiniler, bakır ve mermerden elde edilmiş ürünler, çeşitli hediyelik eşyalar, kilim çeşitleri olarak sayılabilir.

Büyük bir tarihi ve turistik kompleks olarak nitelendirilen alışveriş merkezi içinde polis karakolu, itfaiye merkezi, özel güvenlik, PTT ve tüm banka şubeleriyle birlikte bir adet sağlık merkezi de bulunmaktadır.

Kapalıçarşı Ulaşım & Ziyaret

Kapalıçarşı İstanbul Beyazıt sınırları içinde yer almaktadır. Beyazıt tarafına giden tüm otobüslerle buraya ulaşılabilmektedir. Bunun yanında tramvayla da buraya ulaşılabilir. İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü yakınında yer alması da buraya vasıta bolluğunun olmasını sağlamıştır. Hemen hemen Avrupa yakasındaki tüm semtlerden buraya zahmetsiz bir biçimde otobüslerle ulaşılabilir. Kapalıçarşı’nın Google Maps üzerindeki konumu.

Çarşı, pazar günleriyle Ramazan, Kurban ve Cumhuriyet Bayramlarında kapalıdır. Diğer günlerde de 8.30 ve 19.00 saatleri arasında hizmet vermektedir.


 

Kız Kulesi

Kız Kulesi

M.Ö 341 yılına kadar dayanan tarihiyleİstanbul içindeki en önemli dünya kültür öğeleri arasında sayılan Kız Kulesi uzaktan nazlı bir görüntüye yakınından bakınca da heybetli bir edaya sahiptir. Eski adlarından bazılarının Arkla ve Damialis olduğu belirtilen Kız Kulesine Avrupalı kaynaklarda da Leondros’un Kulesi adı verilmektedir. Üsküdar- Salacak açıklarında yer alan yapının coğrafi olarak Marmara Denizi’ne daha yakın olduğu söylenebilir. Sahip olduğu akıntılar yüzünden de kule civarında hangi deniz ekosisteminin daha baskın olduğunu tahmin etmek güçtür.

Yüksekliği Evliya Çelebi’nin tabiriyle 80 arşın (18 metre) olduğu bilinen yapı beş kattan oluşmaktadır. Kulenin son halindeki alt kısımlarının Fatih Sultan Mehmet döneminde tasarlandığı bilinmektedir. Üst kısımlar ise II.Mahmud dönemi eserlerindendir. Burada 1832 yılına ait olan tuğranın bu padişahın tuğrası olduğu bilinmektedir.

Kız Kulesi’yle ilgili söylenen efsaneler içinde en bilineni bir prensesin hikayesini anlatmaktadır. Kızının bir yılan tarafından zehirleneceğini duyan kral kızını bu güvenli kuleye kölelerle birlikte kapatır. Ancak yılan kuleye hediye olarak getirilen bir meyve sepetinin içinden çıkar ve prenses yine yılan yüzünden hayatını kaybeder. Bu efsanenin de dahil Kız Kulesi efsaneleri hakkında kitap yazılacak kadar geniş bir içerik bulunmaktadır. Bununla beraber tarihçiler tarafından yazılan tarihi de pek çok ilginç hikaye barındırmaktadır.

Kız Kulesi tarih boyunca çeşitli biçimlerde kullanılmıştır. Antik çağlarda mezar olarak kullanıldığı bilinmektedir. Daha sonra deniz ticaretini kontrol eden bir merkez işlevi görmüştür. Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemi başlarında burası Savunma ve Gümrük amaçları için kullanılmıştır. Denizin ortasındaki stratejik konumu buna olanak sağlamaktadır. Özellikle Bizans döneminde Asya yakasıyla bağlantısının zincirlenmesiyle bir deniz gümrük merkezi olarak kullanılması çok ilgi çekicidir. 2000 Yılında restore edilen kule artık herhangi bir gümrük görevine veya askeri misyona sahip olmamıştır.

Kuleye giriş için çeşitli organizasyonlar düzenlenmektedir. Bazı firmalar giriş ücretinin de dahil olduğu seferler düzenlemekte burada uzman rehberlerden ayrıntılı bilgiler alınarak kule gezisi yapılabilmektedir. Bu organizasyonlarda kişi başı fiyat 25-50 TL arası değişmektedir. Kule giriş ücreti tek başına 25 TL’dir. Ayrıca buraya gidiş dönüş için harcanacak yol parasının da hesaba katılması grup gezilerini daha cazip kılmaktadır.

Kız Kulesi Restaurantı geniş fiyat seçeneklerine sahiptir. İki kişilik bir yemek burada en az 150 en fazla bir kaç bin TL olabilmektedir. Bununla beraber kule içinde başka biçimlerde de romantik bir zaman geçirmek mümkündür. Ayrıca kulenin tarihi ve hakkında yazılan efsaneler göz önüne alındığında çok fazla ticari misyon yakışmamaktadır.

Kuleye ulaşım Üsküdar ve Ortaköy’den doğrudan sağlanabilir. Ortaköy’de sandal seferleri Üsküdar’da ring seferleri düzenlenmektedir. Ayrıca boğaz turu yapan bazı vapurlarla deniz motorlarının da buraya uğradığı bilinmektedir. Eminönü başta olmak üzere hemen her motor iskelesinde kuleye gidiş olanakları bulunabilir. Kız Kulesi’nin Google Maps üzerindeki konumu.



 

Galata Kulesi

Galata KulesiGalata Kulesi milattan sonra 528 yılında inşa edilmiştir. İnşa edildiği yıllarda fener kulesi olarak kullanılan bu tarihi mekan aradan geçen yıllarda pek çok amaca hizmet etmiştir. 1204 yılındaki Haçlı seferleri sırasında İstanbul‘un hemen her noktasıyla birlikte bu kule de büyük oranda tahrip edilmiştir. Aradan yaklaşık 150 yıl geçtikten sonra burası Cenevizliler tarafından “İsa Kulesi” adıyla yeniden inşa edilmiştir. Tarihi boyunca fener kulesi işlevi haricinde, zindan, yangın gözetleme kulesi, rasathane gibi amaçlara da hizmet eden binadan Hezarfen Ahmet Çelebi de bir uçuş gösterisi sunmuştur. Yeniden restore edildiği 1967 yılından bu yana da turizm amaçlı kullanılmaktadır.

Galata Kulesi yaklaşık 70 metre uzunluğundadır. İç çapı yaklaşık 9 metre, dış çapı da 14 metreden biraz fazladır. Uzmanlar kulenin ağırlığının 10 bin ton civarında olduğunu tahmin etmektedir. Mimaride kullanılan taşların kalınlığının yaklaşık beş metre olduğu düşünülürse kulenin neredeyse surlarla çevrildiği düşünülebilir. Cenevizliler tarafından inşasında da surların bir parçası olarak düşünülmüştür. Osmanlı zamanında da bölgede varlıklarını sürdüren çeşitli yabancı uluslar bir dönem burada Osmanlı’nın finans ve eğlence merkezini oluşturmuştur.

Galata KulesiGalata Kulesi çevresinde genişçe bir alan bulunmaktadır. Bu alanda her gün pek çok yerli ve yabancı turist bulunmakta kule çevresindeki mekanlarda zaman geçirebilmektedir. Gece geç saatlere kadar eğlencenin bitmediği kule çevresi aşıkların da mekanıdır. Özellikle buraya çıkan yolların gizemli yapısı, yakınındaki Komando Merdivenleri insanı tatmadığı duygulara sürüklemektedir. Galata Kulesi civarında aniden karşınıza çıkıveren butik dükkanlar, pek çok otel ve eğlence merkezi insanı bölgeye bağımlı yapmaktadır. İstiklal Caddesi‘nden kuleye gidiş yolunu oluşturan iniş eğimli yolda giderken sağ ve sol tarafta pek çok ilginç dükkan yer almaktadır. Bu dükkanlarda hemen her orjinal ürün bulunabilir.

Galata Kulesi Ulaşım

Galata Kulesi Şişhane bölgesinde bulunur. Buraya İstiklal Caddesi’nden yürüyerek ulaşılabilir. Bunun için Tünel’den önceki aradan sola dönerek yokuş aşağı inilmesi yeterlidir. Kule sağ tarafta, binaların arasından aniden karşınıza çıkacaktır. Şişhane bölgesindeki Refik Saydam Caddesi üzerinde bulunan İstanbul Kültür Sanat Vakfı binası yan aralığından da Galata Kulesi’ne ulaşılabilir.

Galata Kulesi Giriş Ücreti & Ziyaret Saatleri

Galata Kulesi’ne giriş Türkiye vatandaşları için 6 TL yabancı turistler için 10 TL’dir. Her gün saat09.00‘da ziyarete açılan kule saat 19.00‘da kapanmaktadır. Gün içinde burayı ziyaret ettiğinizde buradan İstanbul’un görülmesi gereken pek çok yerini izleme şansına sahip olabilirsiniz.

 

Kariye Müzesi

Kariye Müzesi

Kariye Müzesi Edirnekapı Karagümrük bölgesinde bulunur. İstanbul‘un en eski yapıları arasında yer alan bu yapı Bizans döneminde Chora adıyla bilinirdi. Yapı önce kilise, daha sonra cami şu anda da müze olarak kullanılmaktadır. İnşa tarihinin 6. yüzyıl dönemlerinde olduğu bilinmektedir. İlk inşasından bu yana defalarca tahrip olmuş ve onarılmıştır. Osmanlı yönetimine geçtikten sonra içerisindeki kiliseye dair eserlerin üstü kapatılmış ancak cumhuriyet döneminde yapılan çalışmalarla bu eserler yeniden ortaya çıkarılmıştır.

Kariye Müzesi bir kaç yapının bir araya geldiği bir kompleksten oluşmaktaydı. Ancak aradan geçen yıllarda bu yapılar dayanamamış sadece ana bina bu güne kadar ulaşmıştır. Bu gün bu bina dışarıdan sade görünüme, içeriden ise dünyanın en süslü kilise eserlerine sahiptir. İmparator Justinianus döneminde yapının inşa edildiği bilinmektedir. İnşasından yaklaşık dört yüz yıl sonra yapının tahrip olduğu ve 11. yüzyılda tekrar inşa edildiği bilinmektedir. Bu inşasından sonra gerçekleşen 4.Haçlı Seferleri sırasında bu yapı da İstanbul’un diğer eserleriyle benzer bir duruma sürüklenmiş neredeyse tamamı tahrip edilmiştir. Daha sonra binanın üçüncü inşası gerçekleşmiş, bu inşa dönemindeki özellikleri de Osmanlı dönemine kadar korunmuştur.

Kariye Müzesi Osmanlı kontrolüne geçen kiliseler içinde camiye dönüştürülenler arasında yer almaktadır. Osmanlı geleneklerine göre bir şehir fethedildiğinde en büyük gayrı müslim ibadethaneleri camiye çevrilirdi. Bunun sembolik bir önemi vardı. Ancak bu kilise fetihten yaklaşık elli yıl sonra camiye çevrilmiştir.

Kariye Müzesi 2

Kariye Müzesi İç Görünüm

Kariye Müzesi cami olarak 537 yıl hizmet vermiştir. Toplamda yapının yaşadığı süre 1400 yıl civarındadır. 1948 yılında müze olarak hizmet vermeye başlayan yapıdaki kilise dönemi eserleri yani tüm fresk ve mozaikler tek tek yeniden açığa çıkarılmıştır. Bununla beraber cami dönemi eseri olarak da bir mihrap ve minare müzede muhafaza altındadır. Bu gün burayı ziyaret ettiğinizde cami, kilise ve müze eserleri arasında hoş bir yolculuk hissi yaşayacaksınız.

Kariye Müzesi içinde ilk Hristiyanlık dönemlerinde daha güçlü bir şekilde kiliselere işlenen motiflere rastlanır. Bu motifler mozaikler üstüne işlenmiştir. Çoğunlukla İsa’nın yaşamının konu edildiği mozaiklerden “Cehenneme İniş” adını taşıyan mozaik bu güne kadar ulaşan ender eserler arasındadır. Cami dönemi eserleri burada fazla bulunmamaktadır. Çünkü camiye çevrildiğinde yapının orjinalliği mümkün olduğu kadar muhafaza edilmiştir. Bu yüzden mimarinin keskin Bizans izleri halen durmaktadır.

Kariye Müzesi Ulaşım,  Giriş Ücreti , Ziyaret Saatleri

Kariye Müzesi Edirnekapı bölgesinde bulunduğu için metrobüs kullanılarak ulaşım sağlanabilir. Ancak metrobüsten sonra biraz yürümek gerekecektir. Bununla birlikte bölgeye tramvayla da gidilebilmektedir. En uygun ulaşım yöntemi tramvaydır. Kariye Müzesi’nin Google Maps üzerindeki konumu.

Ziyaret, Müzekart sahiplerine yılda iki kez, Müzekart Artı sahiplerine sınırsız olarak ücretsizdir. Bunlar haricinde giriş için 15 TL ücret ödenmesi gerekmektedir. Yaz döneminde 09.00 ve 19.00 saatleri arasında kış döneminde de 09.00 ve 16.30 saatleri arasında hizmet vermektedir. Gişeler kapanıştan yarım saat önce yani 16.00′da kapanmaktadır.


 

Aya İrini Kilisesi

Aya İrini Kilisesi

Aya İrini Kilisesi Azize İrini adından esinlenmiştir. Diğer adı da Penelope olan azizenin Bizans’ın hristiyanlaşmasını sağladığı rivayet edilmektedir. Dönemin imparatoru I.Constantin döneminde Bizans’a gelerek Hristiyanlığı yaymaya çalışan Penelope’nin kendisine yapılan bütün eziyetlere direndiğine inanılır. Bundan etkilenen imparatorun da hristiyanlığa geçerek Bizans’ın ilk kilisesini inşa ettirdiği söylenir. Bu kiliseye Aya İrini adı verilmiştir.

Aya İrini Kilisesi‘nin yapılış tarihinin 4.yüzyıl olduğu düşünülmektedir. Eski Yunan Tanrılarının önemli simgelerinin kalıntıları üzerine inşa edilen bina Topkapı Sarayı’ndaki Sur-i Sultani içinde bulunmaktadır. Saray içinde bulunması dolayısıyla ne kilise ne de cami olarak hizmet vermiştir. Eski Yunan Tanrıları’nın yasaklanması sonucu başlayan Nika Ayaklanması sırasında binanın halk tarafından yakıldığı düşünülmektedir. İmparator Justinianos’un Ayasofya ve Aya İrini kiliselerini yeniden yaptırdığı bilinmektedir. Bu arada pek çok şiddetli deprem atlatan binanın bazı bölgeleri onarılmamıştır.

Aya İrini Kilisesi‘nin Osmanlı döneminde Harbiye Nezareti tarafından cephanelik ve silah deposu olarak kullanıldığı bilinmektedir. Cumhuriyet yıllarında da burası bir dönem askeri müze olmuştur. Bunun yanında çeşitli eserler de burada dönem dönem sergilenmiştir. Bu gün ziyarete kapalı olan kilise Ayasofya Müzesi Müdürlüğü bünyesindedir. Buradan alınacak izin doğrultusunda geziye açık durumdadır. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından burada yıllardır çeşitli kültür sanat etkinlikleri düzenlenmektedir. Binanın dış görüntüsü bile gayet heybetli ve dönemin inanç biçimini yansıtan özelliktedir.

Aya İrini Kilisesi 2

Aya İrini Kilisesi İç Görünüm

Aya İrini Kilisesi Hristiyan Bizans’ın ilk mabedidir. Tarihsel önemi buradan gelmektedir. Bunun yanında mimari tarzı da özgündür. Bizans yapıları arasında atriumlu olup bu güne kadar dayanan tek yapı olma özelliği de taşımaktadır. Yani yapı hem tarihsel hem de mimari özellikleri bakımından Türkiye’nin devraldığı en önemli kültür hazineleri arasında yer almaktadır.

Aya İrini Kilisesi Ulaşım

Aya İrini Kilisesi Ayasofya’ya bağlı bir birim olduğu için buraya ulaşmak da çok kolaydır. Eminönü’den buraya tramvayla gelinebilir. Yolunuz Ayasofya, Topkapı, Gülhane Parkı,Soğukçeşme Sokağı gibi yerlere düşerse dışından da olsa bu özel binayı bir kez görme şansını kaçırmamalısınız. Ya da İKSV’nin düzenlediği bir kültür sanat etkinliğine katılıp yapı içinde doya doya kalabilir 1600 yıllık bu eseri biraz daha yakından tanıyabilirsiniz. Aya İrini Kilisesi’nin Google Maps üzerindeki konumu.


 

Yıldız Sarayı

Yıldız Sarayı

Yıldız Sarayı İstanbul‘daki en ünlü yapılardan biridir.  Tarih boyunca bir çok önemli olaya tanıklık etmiştir. Sultan II. Abdulhamid’in gözde mekanı olan bu saray Teşkilat-ı Mahsusa’nın temellerinin atıldığı yerdir. Teşkilat-ı Mahsusa Osmanlı döneminde kurulmuş istihbarat örgütüdür. Bu gün MİT tarihini bu dönemden başlatmaktadır. Sultan Vahdettin ülkedeki son gecesini bu sarayda geçirmiştir. Sultan Abdulaziz bu sarayda hapsedilmiştir.

 

Yıldız Sarayı Osmanlı’nın son dönemlerindeki pek çok olaya tanıklık eden büyük bir tarihi eserdir. Beşiktaş İlçesinde bulunur. Kanuni Sultan Süleyman döneminden beri burası padişahların uğrak yeridir. Buradaki ilk padişah konutu av mevsimleri için Sultan I.Ahmed tarafından yapılmıştır. Aradan geçen yıllarda hemen her padişah buraya kendisinden bir şey katmış ve yapı bu günkü halini almıştır.

Yıldız Sarayı içinde pek çok atölye bulunur. Ayrıca tiyatro sahnesi, müzik gereçleri, çeşitli kültür sanat eserleri de saray içinde muhafaza edilmektedir. Bu eserlerin çoğu da Sultan II.Abdulhamid tarafından yaptırılmıştır. Sultan Abdulaziz Büyük Mabeyn Köşkü adı verilen yapıyı inşa ettirmiş, Malta, Çadır Köşkleriyle Çit Kasrı da bu padişah döneminde oluşturulmuştur.

Yıldız Sarayı içinde bulunan bölümler arasında hayvanat bahçesi, kilithane, tamirhane gibi bölümler bulunmaktadır. Bunun yanı sıra saray içinde padişaha ait özel birlik Hassa Tümeni bölgesi de bulunmaktadır. Burada da geçmiş döneme ait askeri izler bulunabilir.

Yıldız Sarayı uzun bir dönem Erkan-ı Harbiye yani Genelkurmay Başkanlığı binası olmuştur. Buradan Osmanlı’nın son dönemindeki pek çok savaşın yönetildiği bilinmektedir. Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’nın da burada bir odası bulunmaktadır. Cumhuriyet döneminde de uzun bir süre burası askeri tesis olarak kullanılmıştır. 1978 yılında Kültür Bakanlığı’na devredilen eserler arasındadır. Bu tarihten 26 yıl sonra yani 1994 yılında burada müze çalışmaları yapılmıştır.

Yıldız Sarayı irili ufaklı pek çok yapıyla birlikte on ana bölmeden oluşur. Bunlar Büyük Mabeyn Köşkü, Küçük Mabeyn Köşkü, Sultan II.Abdulhamid’in Özel Hamamı, Sahne Sanatları Müzesi, Art Nouveau Seksiyonu, Ada Köşkü, Cihannuma Köşkü, Yıldız Sarayı Müzesi, Yıldız Sarayı Tiyatrosu bölümleridir. Kuşkusuz bunlar içinde en fazla dikkat çeken bölümler arasında Art Nouveau bölümü sayılabilir. Bu Avrupa’da 1800′l yıllarda yayılan bir sanat akımıdır. Sultan II.Abdulhamid döneminde Osmanlı’da da kendini göstermiştir.

Yıldız Sarayı Ziyaret, Giriş Ücretleri, Ulaşım

Yıldız Sarayı geniş bir ücretsiz ziyaretçi kitlesi kabul etmektedir. Bunlar arasında er ve erbaşlardan çeşitli uluslar arası kuruluş kartı taşıyanlara kadar pek çok grup bulunmaktadır. Bunun yanında Müzekart sahipleri de sınırsız ziyaret hakkına sahiptir. Kartı olmayanlarla herhangi bir indirime tabi olmayanlar müzeyi 8 TL karşılığı gezebilmektedirler. Salı günleri müze ziyarete kapalıdır. Bunun haricinde her gün 09.00 ve 19.00 saatleri arasında açıktır. Gişeler ise saat 18.00′e kadar çalışmaktadır. Barbaros Bulvarı üzerinden geçen otobüslere binerek Taksim yakınlarında bulunan Yıldız Teknik durağında indiğinizde saraya ulaşabilirsiniz. Yıldız Sarayı’nın Google Maps üzerindeki konumu.

 

Mısır Çarşısı

Mısır Çarşısı

Mısır Çarşısı İstanbul‘un en köklü çarşılarından biridir. Bina yapısı ve konumu dolayısıyla tarihi ve turistik değer taşıyan bu çarşı, ticari olarak da bir hayli önemlidir. İstanbul Eminönü ilçesi, Yeni Camii yanındaki bu çarşı her yıl yüzbinlerce turistin uğradığı bir yer olma özelliğine sahiptir. İstanbul gezisinde mutlaka görülecek bir yer olan Eminönü rıhtım bölgesinden kısa bir yürüyüşle bu çarşıya ulaşılabilir. Yeni Camii’nin hemen önündeki güvercinler çarşının giriş yönünü de göstermektedir.

Mısır Çarşısı aktar ve baharatçılarıyla ünlüdür. Osmanlı tarzı geleneksel ürünlerin satıldığı bu yerde çeşitli çiçek tohumları, ender bulunan bitki kökleri, geleneksel kahve çeşitleri bulunur. Ayrıca her yerde bulunabilecek ürünlerin en kaliteli ve birinci sınıf çeşitleri burada yer almaktadır. Mısır Çarşısı esnafı genel müşteri kitlesinin profiline ve talebine bağlı olarak fiyat etiketlerinde Türk Lirası ile birlikte en az bir yabancı para cinsinden de fiyat yazmakta, yabancı para ile de alışverişe olanak tanımaktadır. Bu durum müşteri kitlesinin ısrarlı talebinin bir sonucudur.

Mısır Çarşısı‘nın öncülünün Makro Envalos olduğu rivayet edilmektedir. Bizans dönemindeki bu çarşı benzer bir biçimde kentin ticari hayatının merkezleri arasında sayılmaktaydı. Günümüze ulaşan çarşı binasının tarihi ise 17. yüzyılın ikinci çeyreğine rastlamaktadır. Mimar Kazım Ağa tarafından yapılan çarşının sahibi Turhan Sultan adındaki Osmanlı eşrafındandır. Çarşıya ek olarak sonradan yapılan Külliye de dönemin padişah mimarı Mustafa Ağa tarafından yapılmıştır.

Mısır Çarşısı 2

Mısır Çarşısı Baharatlar

Mısır Çarşısı tarihi boyunca bir çok badireden ucuz kurtulmuştur. Ancak iki önemli felaket çarşıya büyük zarar vermiştir. Bunlar inşasından yaklaşık otuz yıl sonra yaşanan yangınla 1940 yılında çıkan ikinci yangındır. Her ikisi de çarşının tamamına yakın kısmını tahrip etmiş, her ikisi için de kısa zamanda yeniden inşa gerçekleşmiştir. Bu gün bulunduğu biçimin 1940 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan restore çalışmaları neticesinde oluştuğu belirtilmektedir.

Mısır Çarşısı’nın iki ana kapısı bulunmaktadır. Çiçek Çarşısı yanındaki bir ana kapı L şeklindeki bir ana koridorla Sultanhamam bölgesindeki ikinci ana kapıya bağlanır. Yan taraflarda ise beş ayrı kapı bulunmaktadır. Yan kapılardan en sık kullanılanı Yeni Camii bitişiğindeki kapısıdır. Yüzölçümü bakımından çarşının Kapalıçarşı’dan daha küçük olduğu belirtilmektedir. Ancak Kapalıçarşı‘nın ziyaretçi sayısına yakın bir ziyaretçi sayısına sahip olduğu bilinmektedir.

Mısır Çarşısı Osmanlı dönemi ticari hayat geleneklerinden bazılarını halen yaşatmaktadır. Çarşı içinde bulunan dernek vasıtasıyla esnaf kendi problemlerini çözmekte, esnaf içi dayanışma yüksek tutulmakta geçmiş dönemlerin lonca faaliyetlerini andıran faaliyetler çarşı içinde yaşanmaktadır. Halen burada faaliyet yürüten ve esnaflığı babadan öğrenen meslek erbabı çarşının homojen yapısı içinde kendine yer bulacak maharete ulaşmış durumdadır. Pek çoğunun aynı ürünleri sattığı bu büyük çarşının esnafları birbiriyle uyum içinde ticari hayatlarına devam edebilme becerisine sahiptir.

Mısır Çarşısı pazar günleri kapalıdır. Eminönü rıhtımda bulunması çarşının İstanbul’un en merkezi yerlerinden birinde olmasını sağlamıştır. Her gün yüz binlerce insanın geçtiği bir güzergah üzerinde kendisi de ayrı bir çekim merkezi olan bu büyük çarşı her İstanbul gezgininin görmesi gereken bir yerdir. Mısır Çarşısı’nın Google Maps üzerindeki  konumu.

 

Ortaköy Cami

Ortaköy Cami (Büyük Mecidiye Cami)

Ortaköy Cami, ya da gerçek adıyla Büyük Mecidiye Camii Osmanlı İmparatorluğu döneminden miras kalan 19. yüzyıl eserleri arasında yer alır. İnşası 1854 yılında tamamlanan yapı, o günden bu yana sadece temelinin denize doğru ilerlemesi gibi büyük bir tehlike geçirmiştir. Buna karşı temel kalaslarla güçlendirilmiş ve denize doğru ilerlemesinin önüne geçilmiştir. Günümüzde İstanbul‘un en ünlü camileri arasında yer alır.

Ortaköy Cami bu gün bulunduğu yerde ilk olarak Mahmut Ağa ismindeki bir vezir damadı tarafından inşa edilmiştir. Patrona Halil ayaklanmasında bu dönemde inşa edilen yapının yıkıldığı bilinir. Sultan Abdulmecid bu camiyi tekrar inşa ettirmiş, manzarası ve işçiliğiyle doğunun ve batının en iyi camileri arasına sokmuştur. Yapıda zarafet, tasarım, mimari, emek ve daha sayılamayan pek çok güzellik hayat bulur. Kendisi de iyi bir hattat olan Abdulmecid caminin tek kubbesinde yer alan Allah, Muhammed ve Dört Halife isimlerini hat sanatıyla yazmıştır.

Ortaköy Cami dönemin ünlü mimarı Nigoğos Balyan’a yaptırılmıştır. Bu mimarın babasıyla birlikte dönemin en ünlü eserlerine imza attığı bilinmektedir. Yapı dönemin moda mimarisi olan Barok tarzla inşa edilmiştir. Duvarları beyaz taştan yapılan caminin gün batımında Boğaziçi civarlarındaki silueti tüm dünyada hayranlık uyandırmaktadır. Dört yanındaki pencereler daima güneş ışığı alacak biçimde tasarlanmıştır.

Ortaköy Cami İçi

Ortaköy Cami İç Görünüm

Ortaköy Cami minareleriyle estetik kazanan bir yapıdır. Kuşkusuz estetik yanı sadece minareleriyle kısıtlı değildir. Gerek Boğaziçi’ndeki konumu, kubbe ve dış cephe dizaynı estetik unsurlarını oluşturan diğer özellikleri arasındadır. Ancak minareler dönemin pek çok camisinden ayrılan bir biçimde minare tasarımına sahiptir. Minareler tek şerefeli olarak inşa edilmiştir. Caminin iki minaresi de Kuzey yönündedir. İnce ve uzun bir biçimde kırılgan görünümle iki yandan yükselen minareler caminin zarafetini daha da arttırmaktadır.

Ortaköy Cami’nin kubbesi pembe taştan yapılmıştır. Yapının dönemin diğer eserlerinin aksine tek kubbeli inşası o döneme göre yaratıcı bir fikirdir. Ayasofya ve Sultan Ahmet gibi iki dev eser başta olmak üzere Osmanlı mimarisine damga vuran pek çok eserin karakteristik özellikleri pek çok yapıda kendini gösterse de Büyük Mecidiye Camii hepsinden ayrı bir karakterdedir.

Ortaköy Cami iki bölümden oluşur. İlki padişah ve çevresi için yapılmış Hünkar kısmıdır. İkincisi ise diğer kişiler için yapılmış kamuya açık Harim kısmıdır. Hünkar kısmı yapıda üst tarafta yer alır. Harim giriş seviyesindedir. Bu inşa tarzı sultanlar tarafından inşa edilmiş tüm camiler için geçerli bir tarzıdır. Kategorik olarak bu tarz camilere sultanlar camileri anlamına gelen Selatin camileri denilir.

Ortaköy Camine ziyaret ücretsizdir. Yapı Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde hizmet vermektedir. Geçtiğimiz yıllarda tadilat dolayısıyla yapı uzun bir dönem ziyaret ve ibadete kapalı kalsa da bir süredir her ikisine de açıktır. İbadet saatleri dışında sabah 09.00 akşam 19.00 saatleri arasında ücretsiz ziyaret edilebilir.

Ortaköy Cami Beşiktaş İskelesi’nden yürüme mesafesindedir. En fazla yarım saatlik bir yürüyüşle camiye varılabilir. Eminönü ve Taksim bölgelerinden kalkan ve Boğaz’dan giden her otobüs camiye ulaşımı sağlar. Ortaköy Cami’nin Google Maps üzerindeki konumu.

 

İstanbul Arkeoloji Müzeleri

İstanbul Arkeoloji Müzeleri

İstanbul Arkeoloji Müzeleri 1891 yılındaİstanbul‘da kurulmuştur. İsminin çoğul olarak kullanılması bünyesinde bulunan üç farklı müzeden kaynaklanmaktadır. Bu müzelerden ilki Arkeoloji Müzesi binası, ikincisi Eski Şark Eserleri Müzesi, üçüncüsü de Çinili Köşk Müzesi’dir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri bünyesinde bulunan üç farklı müze ve binlerce eseriyle dünyanın en büyük müzeleri arasında yer almaktadır.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri Osman Hamdi Bey tarafından kurulmuştur. Osmanlı kültür ve sanatının geliştiği yıllarda dönemin müze ihtiyacına İmparatorluk Müzesi adıyla cevap verme gayesi güden bu kuruluş ne yazık ki imparatorluk süresinde pek talihli olmamıştır. Kurulduğu yıllarda maddi imkansızlıklar yaşamış, kuruluş dönemi savaşlar ve yoksulluğun hüküm sürdüğü yıllara rastlamıştır. Daha sonra da dünya savaşının ve Kurtuluş Savaşı’nın ezici zorluklarıyla boğuşmuş bir kültür eseri olan müze tüm bunlara rağmen geniş bir koleksiyon sahibi olmuştur.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri bünyesinde Anadolu ve Rumeli eserleri başta olmak üzere Kuzey Afrika, Orta Asya ve Balkanların eserlerine yer verilmiştir. İmparatorluğun sahip olduğu üç kıta kültürü de müze bünyesinde yansıtılmaya çalışılmıştır. Bu durum da müzenin koleksiyonları kadar kendisini de uluslar üstü kılmaktadır. Aradan geçen yıllarda müzenin kıymeti pek bilinmemiş, dolayısıyla dünyada pek çok rakip müze bu önemli kültür varlığımızdan çok daha ileri noktalara ulaşmıştır. Son yıllarda Kültür Bakanlığı’nın girişimleriyle müzenin işleyişlerinde köklü değişikliklere gidilmiştir.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri - Çinili Köşk

Çinili Köşk

İstanbul Arkeoloji Müzeleri bünyesinde bulunan Eski Şark Eserleri Müzesi Anadolu ve Mezopatamya bölgesinin Yunan kültürüyle tanışmadığı dönemlerle, Arap ve Afrika topraklarının İslam öncesi eserlerine yer vermektedir. Sunulan eserler bölgesel kategorizasyona tabi tutulmuş, her bölgenin eserleri ayrı biçimlerde sunulmuştur. Bu kapsamda müze içinde uluslar arası siyaset ve tarih açısından hayati öneme sahip Kadeş Anlaşması metni de bulunmaktadır. Bunun yanında 75 bin tablet yazı ile geçmişin aydınlanmasına çalışılmaktadır.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri içindeki ikinci müze Arkeoloji Müzesi adıyla hizmet vermektedir. Arkeoloji Müzesi içinde Bizans ve Anadolu uygarlığının en önemli eserlerine yer verilmekte, yer yer Helenistik ürünlerle Yunan ürünleri de ziyaretçi ve bilim insanlarının gözlemlerine bırakılmaktadır. Burada yer alan eserler görkemli Yunan, Helen ve Bizans uygarlıklarına ışık tutmaktadır.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri arasında üçüncü müze Çinili Köşk Müzesi’dir. Burada Türk İslam kültürüne ait eserlere yer verilmektedir. Selçuklu ve Osmanlı döneminin en önemli eserleri burada ziyaret edilebilmekte, tarihin en önemli kültür ve sanat eserleri burada sergilenmektedir. Çinili Köşk kendi mimarisi ile de bir Osmanlı eseri imzası taşımakta, İslam kültürü ile ilişkiye girmiş Türk kültürünü yansıtmaktadır.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri, Ulaşım

İstanbul Arkeoloji Müzeleri Gülhane Parkı yakınında Fatih ilçesi sınırlarında bulunmaktadır. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin ilk müdürü ve kurucusu Osman Hamdi Bey’in adıyla anılan yokuşta bulunmaktadır. Eminönü’den binilen tramvayla Gülhane durağında inilerek müzeye ulaşılabilmektedir. Eminönü bölgesine İstanbul’un hemen her yerinden otobüs bulunabilir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri ’nin Google Maps üzerindeki konumu.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri giriş ücreti 10 TL’dir. Müzekart geçerlidir. Pazartesi hariç her gün hizmet veren müze yaz saati uygulamasında 09.00 ve 19.00 kış döneminde de 09.00 ve 18.00 saatleri arasında açıktır.

 

Gülhane Parkı

Gülhane Parkı

Gülhane Parkıİstanbul’un en büyük ve en bakımlı parkı olmasının yanında tarihte önemli gelişmelere tanıklık etmiş bir yer. Park Bizans döneminde kutsal bir alan olarak görülüyordu. Çünkü çevresinde bir manastır bir de ayazma bulunuyordu.  Bizanslılar Mangana Sarayı’nı yaptırmadan önce burayı kışla olarak kullanmışlardır.

Gülhane Parkı, İstanbul’un fethinden sonra çeşitli gösterilerin yapıldığı eğlence yeri haline geldi. Ünlü İncili Köşk de burada inşa edilmiştir. Osmanlı yöneticilerinin Topkapı Sarayı’na yerleşmesi üzerine burası has bahçelerden bir tanesi oldu. O dönemde birçok çiçek çeşidini barındıran bahçe, özellikle güllerinin güzelliğinden dolayı şu anki adını aldı. Park olarak halka sunulması 1912 yılında gerçekleşti. Parka 1955 yılında bir hayvanat bahçesi kuruldu. 2003 yılında yapılan restore ile neredeyse eskisi kadar güzel bir hale geldi.

Gülhane Parkı Osmanlı Devleti’ndeki ilk demokratikleşmeye adım atılan yer. Osmanlı padişahının ayanlarla yaptığı ilk sözleşme olan Tanzimat Fermanı burada okundu. Gülhane Hattı Hümayunu olarak da bilinen bu sözleşme tarihte büyük yankı uyandırdı. Parkın tanıklık ettiği bir diğer büyü gelişme ise Cumhuriyet döneminde oldu. Mustafa Kemal Atatürk burada Latin Harflerini halka tanıttı ve o saatten sonra Başöğretmen olarak anılmaya başlandı.

Gülhane Parkı güzelliği ile pek çok şiire ve şarkıya konu olmuştur. Bunlardan en bilineni, Nazım Hikmet’in yazdığı “Ceviz Ağacı” şiiridir. Cem Karaca tarafından bestelenen ve söylenen şiirde bir dönem çok popülerdi.

Gülhane Parkı’nı dolaşmaya gelen edebiyat tutkunları, bu şiir yüzünden parkta ceviz ağaçları arar. Ancak sonuç oldukça ironiktir. Çünkü bu parkta hiç ceviz ağacı bulunmamaktadır.

Gülhane Parkı Ulaşım

Gülhane Parkı’nı görmek isteyenler için birçok ulaşım alternatifi var.  Eğer tren sizin için daha uygunsa trene binip Sirkeci durağında ineceksiniz. Orada tramvay durağını takip ederek parka ulaşmanız mümkün.  Anadolu Yakası’nda olanlar için en uygunu vapurla gitmektir. Eminönü’ne geldikten sonra burada yine tramvay yolunu takip edebilirsiniz ya da tramvaya da binebilirsiniz. Taksim ve civarından parkı ziyaret edecek olanlar da otobüsle ya da yürüyerek Eminönü’ne gidebilirler. Kabataş Zeytinburnu arası sefer yapan tramvayları kullanacaksanız Gülhane durağında ineceksiniz.  Birinci dereceden doğal sit alanı olarak kabul edilen parka giriş ücretsizdir. Gülhane Parkı’nın Google Maps üzerindeki konumu.


 

Dikilitaş

Dikilitaş

Dikilitaş’ın macerası M.Ö 15. yüzyılda başlamıştır. O dönemde Mısır hükümdardan olan III. Thutmosis, Asya taraflarında kazandığı bir savaş sonrasında İstanbul‘a bu abideyi diktirmiştir. Yapıtın o dönem şimdikinden çok daha büyük olduğu biliniyor. Ancak taşın niçin kırıldığına dair kesin bir bilgi yok.

Dikilitaş’ın şimdiki yerine M.S 363 yılında getirildi. Firavunlar döneminin kapanmasıyla Mısır el değiştirdi. Romalıların eline geçen bölgedeki anıtlar, Roma şehirlerini süslemek için kullanıldı. Bu yapı çok büyük olduğu için ona özel bir gemi yaptırılmış ve ancak üç yıl yılda şimdiki İstanbul’a getirilmiştir. Taş ağırlığı ve uzunluğu nedeniyle 390 yılına kadar dikilememiştir. Yapıtı, otuz yıl sonra diktirmeyi başaran kişi İmparator I. Theodossius olmuştur. Bu nedenle taşın dört yanında bulunan yazıtlarda imparatora övgüler sunulmuştur. Rumca, Latince ve Grekçe yazılan azılarda sürekli olarak eski Mısır tanrıları da anılmaktadır. Bu abidenin ucunda daha önce bir dünya simgesi vardı. Simge tunçtan yapılmış bir küre şeklindeydi. 865 yılındaki depremle taştan ayrılan küre bir daha yerine konulamadı.

Dikilitaş yüzyıllar boyunca şehrin hipodromunda bulunmuş ve önemini yitirmemiştir. Osmanlı döneminde de özellikle yabancılar tarafından merakla karşılanmıştır. Türkler de taşa çeşitli anlamlar yüklemişlerdir. 17. yüzyılda yaşayan Evliya Çelebi bu yapıyı koruyucu bir tılsım olarak betimlemiştir. Ünlü Seyahatname eserinde geçen bu sözlerde taşın felaketlerden koruduğuna dair bir inanış var. Bu dönemlerde toprak taşın ayağını yere çekmiştir. 1857 yılında etrafı kazınca ayaklı yine ortaya çıkmıştır.  Taşın etrafının demir parmaklıklarla çevrilmesi de bu olayın sonucu olmuştur. Yapıt için yapılan son yenilik çalışması 20. yüzyılda etrafındaki yosunları temizlemek olmuştur.

Dikilitaş bugün İstanbul’un en eski tarihi eseri kabul ediliyor. Yapıt Asvan granitinden yapılmış ve eski uzunluğundan tahminen 6 metre kısadır. 200 ton ağırlığına sahip olan yapıt ayaklığı haricinde yaklaşık 19 m. yüksekliğindedir.

Dikilitaş Ulaşım

Dikilitaş, Sultan Ahmet Cami’sinin karşısında bulunan meydanda yer alıyor. Beyazıt’a ya da Eminönü’ne giden halk otobüslerini kullandığınızda, yapıt size yürüme mesafesinde kalacaktır. Eminönü Zeytinburnu tramvay hattına daha yakınsanız, tramvaya binip Sultanahmet durağında ineceksiniz. Anadolu Yakası’ndan gelecekler vapurla Eminönü’ne geçebilirler. Dikilitaş’ın Google Maps üzerindeki konumu.

 

Yılanlı Sütun

Yılanlı Sütun

Yılanlı Sütun, Yunanlılar tarafından mitolojik ögelere dayandırılarak yapılmış bir sanat eseridir. M.Ö 5. yüzyılın en önemli savaşlarından biri olan Pletea Savaşı otuz bir yunan şehrinin birleşerek Pers ordusunu yemesiyle sonuçlanmıştır. Yunanlılar istila ettikleri bölgeden topladıkları bronzları eritip M.Ö 479 yılında bu sütunu yapmışlardır. Bu yapı zaferin bir anısı olarak simgelenmiştir.

Yılanlı Sütun’un yapıldığı yer Delfi’dir. Mitolojide ünlü bir canavar olan üç başlı yılanın Apollo tarafından öldürüldüğüne inanılırdı. Bu nedenle yapı Apollo Tapınağı’nın karşısına inşa edilmiştir. Çan şeklinde bir ayaklığın üzerinde yılan bulunuyor. Önceler ağızları açılmış yılanlar altın bir kazanın ayakları görümündeydi. Kazanda ateş yanıyordu ve hiç sönmüyordu. Ancak bu kazan daha aradan yüz yıl geçmeden yapıdan ayrılmıştır. M.Ö 357-346 yılları arasında çıkan bir savaşın masrafları giderilememiştir. Son çare olarak kazan eritilip savaş giderleri karşılanmıştır.

Yılanlı Sütun halka göre bölgeyi yılanlardan diğer zararlı sürüngenlerden koruyan kutsal bir abideydi. Ünlü İmparator Konstantin’in İstanbul’u ilk aldığı sıralar, şehri böceklerin ve sürüngenlerin sardığı biliniyor. Buna çözüm olarak 324 yılında şehre getirilen sütun, hipodromun ortasına yerleştirildi. Hatta rivayetlere göre ünlü imparatorun bu yapıtı şehre getirmenin yollarını ararken akıl sağlığını yitirmiştir.

Yılanlı Sütun bugün İstanbul’un en eski eserlerinden biri olarak, tarih için önemli bir yere sahiptir. Ancak üç yılanın başı da yerinde değildir. 1848 yılına kadar kayıp olan başlardan ancak bir tanesi bulunmuştur. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde görebileceğiniz bu yılan başının diğer eşleri hala bulunamamıştır.  1855 yılında çözülen kitabede ise; sütunu yapılmasına vesile olan savaşa katılan otuz bir Yunan Devleti’nin adı yazmaktadır.

Bu yapı inşa edildiği dönemde 8 metreyken günümüzde 5 metrelik bir kısmı görünüyor. Sultan Ahmet Cami yapılırken diğer kısmının toprağın altına gömüldüğü söylense de bu konuyla ilgili kesin bir bilgi bulunmamaktadır.

Yılanlı Sütun Ulaşım

Yılanlı Sütun Dikilitaş’la aynı meydanda bulunuyor. Eskiden At Meydanı olarak adlandırılan alan bugün Sultanahmet Meydanı olarak biliniyor. Buraya Eminönü Zeytinburnu hattı üzerinden tramvayla gelebilirsiniz. Sultanahmet durağında indikten sonra ünlü camini karşısındaki alana kolayca ulaşacaksınız. Meydana Eminönü ve Beyazıt gibi iki merkezi yerden yürüyerek ulaşmanız da mümkündür. Yılanlı Sütun’un Google Maps üzerindeki konumu.

 

Yedikule Zindanları

Yedikule Zindanları

Yedikule Zindanları İmparator Theodosius tarafından İstanbul‘da inşa edilen, oğlu tarafından dört kule ve altın kapı eklenen, Fatih Sultan Mehmet tarafından iki kule daha eklenerek tarihe kazandırılan bir başyapıttır. Bizans İmparatoru’nun burayı inşa ederken yabancı devlet adamlarını görkemli bir kapıyla karşılamayı istediği düşünülür. Nitekim oğlu buraya bir Altın Kapı da eklemiştir. Altın Kapı’ya çıkan yol eskiden kralların karşılandığı ve kırmızı halının serildiği bir yoldur. Ancak tarih bu kuleleri gözlem kulesi, zindan, garnizon hatta müze olarak kullandırmış ve imparatorun isteği kısa bir süre mümkün olmuştur.

Yedikule Zindanları tarihinde burasının bir dönem hayvanat bahçesi olarak kullanıldığı da belirtilmektedir. Ayrıca bir dönem bu esrarengiz yapı Kız Sanat Okulu olarak da kullanılmıştır.15.yüzyıl ortalarından başlayarak 1789 yılına kadar Osmanlı Hazinesi’nin burada tutulduğu bilinmektedir.

Yedikule Zindanları dışarıdan ürkütücü bir yapıya sahiptir. İstanbul’a gitmiş olanların genelde gördüğü bu yapı şehrin Sarayburnu ve Bakırköy arasındaki sahil yolu bölgesinde yer almaktadır. Gizemli yapısıyla da her yıl yerli ve yabancı pek çok turist ağırlamaktadır. Bu kulelerin ve ortasındaki alanın geçmişi pek çok kişiye cazip gelmektedir.

Yedikule Zindanları tarihin gaddar yönlerini açığa çıkarmaktadır. Bu kule her ne kadar insani amaçlarla kurulmuş olsa da tarihe pek çok masum insanın hapsedildiği yer olarak geçmiştir. Zindanlar bu yüzden hep biraz korkuyla gözlenmiştir. Gencecik bir padişah iken Yeniçeriler tarafından tahttan indirilen ve yirmisini bulmadan öldürülen Genç Osman burada yaşamını yitirmiştir. Son Abbasi Halifesi 4.Mütevekkil burada kalmıştır. Kırım Hanı Mehmed Giray burada hapsedilmiştir. Ayrıca öldürülen kişilerin kafalarının kesilerek buradaki Kanlı Kuyu’ya atıldığı söylenmektedir. Bu da tarihin vahşi yanlarını göstermektedir. Bu kuyu Genç Osman Kulesi içindedir.

Yedikule Zindanları 2

Yedikule Zindanları 2

Yedikule Zindanları adından da anlaşılacağı üzere yedi tane kuleden oluşur. Her bir kulenin de bir ismi vardır. Bunlardan Genç Osman Kulesi padişah Genç Osman’ın infaz edildiği yeri gösterirken, Bayrak Kulesi de halen sağlam kalmış kuleler içinde sancağın dalgalandığı kuleyi ifade etmektedir. Kuleler yakınında Osmanlı döneminin İstanbul içinde inşa ettiği ilk mescid yer almaktadır. Fatih Sultan Mehmet’in kulelerin tamiratı sırasında bu mescidi çalışanlar için inşa ettirdiği bilinmektedir.

Yedikule Zindanları bir dönem 30 yıllığına bir şirkete kiralanmıştır. Sözleşmede tarihi dokuya zarar verilmemesi şartı olmasına rağmen şirket yapının tabanında yer alan tarihi eserleri parçalamaktan geri durmamıştır. Buraya bir tür pist yapma isteğinde olan bu şirketin elinden tarihi yapı 2006 yılında alınmıştır. Tarihin Genç Osman’ın öldürülmesi gibi hatırlayacağı bu olay ibretliktir. Bu gün kule konser organizasyonları için kullanılmakta ayrıca da ziyarete olanak tanınmaktadır.

Yedikule Zindanları Giriş Ücreti, Ulaşım, Ziyaret Saatleri

Yedikule Zindanları’na Eminönü, Taksim ve Beyazıt istikametinden otobüsler bulunmaktadır. Her gün 09.00 ve 18.30 saatleri arasında ziyarete açıktır. Müzekart ile girilebilmektedir. Kartsız giriş ücreti 10 TL’dir. Yedikule Zindanları’nın Google Maps üzerindeki konumu.

 

Çırağan Sarayı

Çırağan Sarayı

Çırağan Sarayı bu gün bulunduğu haline ulaşana kadar dört beş defa yıkılıp yeniden yapılan bir binadır. Bina Cumhuriyet döneminde son haline mümkün olduğunca sadık kalınarak restore edilmiştir. En önemli tarih ve kültür miraslarımız arasında yer alan bu yapıt 1990 yılında tamamlanan restore sonrası otel olarak hizmet vermektedir.

Çırağan Sarayı‘nın tarihi Lale Devri’ne rastlar. Daha önce Kazancıoğlu Bahçeleri adıyla özel mülk olan bu gün İstanbul Yıldız Parkı’nın da içinde olduğu bir alan içerisinde yer alan arazinin III.Ahmed döneminde devlet malı olduğu bilinmektedir. Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa’nın kullanımına tahsis edilen arazide o dönem padişahın kızı, sadrazamın eşine ait bir köşk bulunmaktaydı. Çırağan Sarayı’nın bulunduğu bölgede bir okul ve Mevlevihane yer alırdı. Sultan II.Mahmud burada yer alan tüm binaları yıkarak bir saray inşa ettirmiştir.

Çırağan Sarayı‘nın bu gün ulaştığı form ilginç ve yer yer kötüleşen bir macera sonucu oluşmuştur. Sarayın var oluş macerası II.Mahmud zamanında başlar. Sultan Abdulmecid, selefinin yaptırdığı bu sarayı beğenmez ve yıktırır. Batı mimari tarzıyla bir proje çıkarır. Ancak yaşamı projeyi tamamlamaya el vermez. Kardeşi Sultan Abdulaziz sarayı bir miras olarak kabul eder. Bakımı ve yeniden yapımı için muazzam bir çaba harcar. Tarihçilere göre sarayın yapımı için Avrupa devletlerinden borç alınmıştır.

Çırağan Sarayı dönemin parasıyla 4.5 milyon altın harcanarak inşa edilmiştir. Bu miktar içinde 400 bin Osmanlı Lirası sahil yoluna harcanmış, dünyaca ünlü altın kapıların her birine de biner altın harcanmıştır. Şu anda bu değerli kapılar Berlin Müzesi içinde sergilenmektedir. Sarayın diğer kıymetli eserleri ise 1910 yılında çıkan bir yangında kül olmuştur. Bu gün sarayın muhteşem manzarası, Boğaz içindeki konumu ve yapının görkemi haricinde elde kalan pek fazla şey yoktur. Oysa saray bahçesinde yer alan ağaçlar bile birer doğal hazine niteliği göstermekte iken Beşiktaş Spor Klübü tarafından stadyum yapımı için cumhuriyet döneminde kesilmişlerdir. Diğer doğal ve kültürel miraslar ise zaman içinde tahrip edilmiş, yanmış yağmalanmıştır.

Çırağan Sarayı ismini Lale Devri’nin ışık eğlencelerinden alır. Lale Devri’nin gelişkin eğlence kültürü içinde bu saray önemli merkezler arasında yer almaktadır. Eğlence dönemlerinin bitişine müteakip sultanların bile uğramadığı bir yer haline geldiği bilinir. Bu dönem yapının Osmanlı Mebusan Meclisi olarak kullanıldığı 1909 yılına kadar sürmüştür. Meclis olarak kullanıldığı dönemde de saray talihsiz zamanlar geçirmiş, meclis olduktan kısa bir süre sonra çıkan yangın bina içindeki tarihi eserleri yok etmiştir.

Çırağan Sarayı bu gün pahalı bir otel ve organizasyon merkezi olarak hizmet vermektedir. Halkın büyük çoğünluğu bu kamusal tarihi mekanın güzelliklerinden sadece önünden geçerken yararlanabilir. Burada dünya liderleri, iş adamları, çeşitli siyasi kuruluşlarla sivil toplum kuruluşları organizasyonlar düzenler. Çırağan Sarayı’nın Google Maps üzerindeki konumu.

 

Anadolu Hisarı

Anadolu Hisarı

Anadolu Hisarı İstanbul‘un fethi için büyük çaba harcamış Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezit tarafından inşa edilmiştir. Boğazın Anadolu yakasında, bulunduğu bölgeye adını veren bir hisardır. Kurulduğu alan Rumeli Hisarı’nın yaklaşık dörtte biri büyüklüğündedir. Yaklaşık 7 bin metrekare büyüklüğündeki bu alan İstanbul Boğazı’nın hakim bir noktasında bulunmaktadır. Padişahın İstanbul kuşatması sırasında askeri taktik amacıyla hazırladığı bu hisar kuşatmada kuzey yönünden gelecek tehlikeleri bertaraf etmiştir.

Anadolu Hisarı ve Rumeli Hisarı isimli iki kalenin de inşa amacı aynıdır. Hem Karadeniz bölgesi üzerinden gelecek tehlikeleri ortadan kaldırarak boğaz hakimiyetini sağlamak hem de Bizans’ın ortadan kaldırılmasını sağlamak gibi iki amaca hizmet eden bu yapılar tarihsel misyonlarını fetihle sonlandırmışlardır. Fetihten sonra sadece boğaz kontrol merkezleri olarak kullanılmış, birer gümrük merkezi gibi işlemiştir. Cumhuriyet tarihinde de bu hisarlar sadece turizm değeri için muhafaza edilmiştir.

Anadolu Hisarı‘nın yapılış tarihi Rumeli Hisarı’ndan 57 yıl önceye dayanır. İnşa tarihi tarihçiler tarafından 1395 olarak belirlenmiştir. Yapımında Bizans eserlerinin artığı taşlar kullanılmıştır. Hisar iç içe iki kaleden oluşmaktadır. Bu tarz inşaat Ortaçağ döneminin şato, kale ve kule inşaatlarında esastır. Havan topu gibi bir askeri icat olmadığı için savunma bu şekilde daha kolay olmakta, savunma güçleri daha uzun direnmekteydi. Bu yüzden iç kale ile dış kale arasında bir kapı yapılmamış, bağlantı kaldırılabilir bir köprü aracılığıyla sağlanmıştır.

Anadolu Hisarı iki metreden fazla kalınlığa sahip surlarla korunmaktadır. Surlar içinde toplar için inşa edilmiş siperler bulunmaktadır. Kale duvarları dikdörtgen bir biçimde inşa edilmiştir. Her bir sur 65 ve 80 metre boyutlarındadır. İç kale dört kattan oluşmakta, girişe erişen köprüden sonra içeriden merdivenlerle üst kata ulaşılmaktadır. Bu sayede kalenin dönemine göre güvenliği en yüksek seviyede tutulmuştur.

Anadolu Hisarı’nın tarihsel önemi yeterince kavranmamış, bu gün ortasından yol geçirilmesine müsaade edilmiştir. Göksu Deresi ve Küçüksu Kasrı bölgesi yakınındaki bu tarihi eserin de kıymeti bilinseydi bu gün bölge tarihi ve doğal güzellikler bakımından devasa bir turizm merkezi potansiyeli taşırdı. Ancak bölge bu gün yerleşim yeri ağırlıklı durumdadır. Ancak tarihi doku büyük oranda kendini hissettirmekte, doğal güzellikler ise zamana direnmektedir.

Anadolu Hisarı Göksu Deresi’nin denize döküldüğü noktanın çok yakınında inşa edilmiştir. Tarihsel bir stratejinin ürünü olarak yapılmış bu yer seçimi bu gün doğal bir güzelliğin ortasında tarihi bir mekana kavuşmayı mümkün kılmıştır. Ancak bu tarihi mekanın kıymeti halen bilinmemektedir. Anadolu Hisarı ziyarete kapalı durumdadır. Çeşitli dönemlerde burada dizi film sahneleri çekilmiş, ancak eksik onarım ve yetersiz restore sonucu insan sağlığını tehdit eden boyutları ortadan kaldırılmamıştır.

Anadolu Hisarı’na ulaşım için Kavacık Köprüsü’nden İETT otobüslerine binilebilir. Bölgeden hisar istikametine giden çok sayıda otobüs geçmektedir. Ayrıca Kadıköy ve Üsküdar İskele’lerinden kalkan Beykoz minibüsleri de hisar önünden geçmektedir. Ziyaret mümkün olmasa da hisara dıştan bakmak da pek çok gezgine iyi gelecektir. Anadolu Hisarı’nın Google Maps üzerindeki konumu.

 

Rumeli Hisarı

Rumeli Hisarı

Rumeli Hisarı Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul‘da inşa edilen ve savaş amaçlı kullanılan küçük bir kaledir. 30 bin metrekarelik bir alan üzerine kurulan bu yapı İstanbul’un fethi sırasında askeri manevra yeteneğini arttırıcı bir etki yapmıştır. Fatih’in askeri taktik ve stratejisinin bir ürünü olan yapı İstanbul’un fethini mümkün kılan bir kaç eserden biridir.

Rumeli Hisarı ve Anadolu Hisarı karşı karşıya bulunur. Her ikisinin temsil ettiği askeri özellikler her iki yakanın da Osmanlı hakimiyeti altına geçmesiyle işlevsiz kılınsa da yapıların tarihsel önemi bitmemiştir. Rumeli Hisarı Avrupa yakasında, Sarıyer kıyısında bulunur. Anadolu Hisarı ile arasında 850 metre bulunur. Bu özelliğiyle Boğaz’ın en dar alanında kurulduğu bilim insanları tarafından ifade edilmektedir.

Rumeli Hisarı savaş gayesiyle dört ayda inşa edilen büyük bir eserdir. Askeri yönü daha çok anlatılsa da yapının sanatsal bir eser olduğu gerçeği de gözardı edilmemelidir. Bu gün yapı askeri, tarihi ve turistik bir değer olarak topraklarımızda bulunmakta ve büyük bir ziyaretçi kitlesine hitap etmektedir. Tarihçilere göre hisar inşasında dönemin padişahı Fatih Sultan Mehmet bizzat koordinatör olarak çalışmıştır. Bu yanıyla da zamanının ruhunu anlatan bir şaheser olma özelliğindedir.

Rumeli Hisarı üç büyük ve on üç küçük burçtan oluşur. Toplamda on altı burçlu bu hisarın her bir burcunu dönemin komutanlarının ismi verilmiştir. Bu komutanlar aynı zamanda hisar inşasında çalışan komutanlar arasında yer almaktadır. Her biri Fatih’le birlikte inşanın bir bölümünü koordinatör olarak organize etmiştir.

Rumeli Hisarı üç büyük onarım geçirmiştir. İlki Büyük İstanbul Depremi adıyla bilinen, o dönemde yaşanan en büyük felaketler arasında sayılan depremden sonraki onarımıdır. Kısa zamanda tamamlanmıştır. Diğeri III.Selim döneminde yapılan onarım faaliyetidir. Bu dönemde de onarım askeri saik ile yapılmıştır. Ancak Celal Bayar’ın emriyle yapılan 1953 tarihli onarım ise bunlardan ayrılmaktadır. Bu tarihte yapılan onarım faaliyeti yapının turizme açılması düşünülerek yapılmıştır. Bu yıldan sonra da 450 yıldan fazla bir süredir ayakta olan bu yapı bir tarihi eser olarak ziyaretçilerini ağırlamaktadır.

Rumeli Hisarı bu gün konser organizasyonlarıyla bilinmektedir. Her yıl yaz aylarında en büyük sanatçılar yüz binlerce kişiye bu mekanda konser verir. Her bir konser için yurdun ve dünyanın pek çok noktasından izleyiciler gelmektedir. Her konser kale içinde bir festival havasıyla geçmektedir. Bu konserler içinde Metallica’nın efsanevi konseri hafızalarda yer edinmiştir. Hisar ayrıca içerisindeki balık restaurantları ile de ünlüdür. Pek çok restaurant İstanbul’un en kaliteli hizmetini sunma iddiasıyla burada faaliyet yürütmektedir.

Rumeli Hisarı Giriş Ücreti, Ziyaret Saatleri, Ulaşım

Rumeli Hisarı’na gitmek için Taksim veya Beşiktaş yönünden kalkan otobüsler kullanılabilir. Toplu ulaşımın pek çok alternatifi arasından seçilen bu ulaşım biçiminde 40T ve 42T numaralı otobüsler daha az dolaşmaktadır. Beşiktaş istikametinden de 25E ve 22 numaralı otobüsler tercih edilebilir. Rumeli Hisarı’nın Google Maps üzerindeki konumu.

 

Fethiye Müzesi

Fethiye Müzesi

Fethiye Müzesi Ayasofya Müzesi‘nin bir birimidir. İstanbul‘un Fatih ilçesinin Çarşamba semtinde bulunan bu müze bir dönem Patrikhane, kilise, cami gibi çeşitli amaçlarla kullanıldıktan sonra 1940 yılında müze olarak hizmet vermeye başlamıştır. Kariye Müzesi‘ne çok yakın olan bu tarihi mekan Kariye Müzesi kadar ilgi görmemektedir. Ancak en az onun kadar eski ve değerli bir yapıt niteliği taşır.

Fethiye Müzesi‘nin Doğu Roma döneminde yapıldığı bilinmektedir. 4.Haçlı Seferleri sırasında İstanbul’un pek çok noktası gibi tahrip edilen bu yapı Latinler’in şehri terk etmesiyle yeniden inşa edilmiştir. İkinci inşa döneminin 1292 yılında olduğu ifade edilmektedir. Bundan yaklaşık 23 yıl sonra da yanındaki ek bina inşaatı tamamlanmış, burası da bir manastır olarak hizmet vermeye başlamıştır.

Fethiye Müzesi İstanbul’un fethinden sonra camiye dönüştürülen kiliselerden değildir. Fethin ardından Patrikhane’nin burada hizmet verdiği bilinmektedir. Bu dönem 1455 yılından 1586 yılına kadar sürmüştür. Yani fethin ardından yaklaşık 131 yıl gibi uzun bir süre geçmiş, daha sonra camiye çevrilmiştir. Sultan III.Murat döneminde Azerbaycan ve Gürcistan seferleri düzenlenmiş, bu seferlerin anısına buraya Fethiye adı verilmiştir. Bu dönemde yapıya bir mihrap ve minare eklenmiştir. Bu gün bu minare de namaz vakitlerinden önce ziyarete açılmaktadır. Aradan geçen yüzlerce yıla rağmen mihrap ve minare de aynı güzellikte kalmıştır.

Fethiye Müzesi de diğer kiliseden camiye çevrilen yapılardaki gibi pek tahribata uğramamıştır. Sadece fresk ve mozaiklerin üstü resmin İslam inancında namaza engel olması sebebiyle kapatılmıştır. Yapının müzeye çevrilmesinin ardından bu fresk ve mozaikler yeniden açığa çıkmıştır. Ancak kimi mozaiklerde sıvadan kaynaklı zedelenmelerin oluştuğu görülebilmektedir.

Fethiye Müzesi’nin bir bölümü yeniden cami olarak ibadete açılmıştır. Tek girişle müze ve camiye girilebilmekte, tahta bölmenin bir yanında namaz kılınabilirken diğer yanında gezi yapılabilmektedir. 2006 yılında müzede yapılan tadilat sonucu bu değişiklik sağlanmıştır.

Fethiye Müzesi büyük bir mimari ve tarihi eserdir. Yapının içinde sekiz yüzyıl önceden kalmış mozaikler bulunmaktadır. Mimari tarzı tipik Bizans mimarisidir. Kubbesi ve duvarları o döneme ait eserlerde görülen özelliklerle kaplıdır. Yapıda bulunan orjinal eserler de görülmeye değer kalitededir. Ayasofya Müzesi ve Kariye Müzesi bu yapının üzerini örtse de bulunduğu bölge adeta bir tarih cennetidir. Bu cennete yolunuz düşmüşse mutlaka burayı da görmelisiniz.

Fethiye Müzesi Giriş Ücreti, Ulaşım, Ziyaret Saatleri

Fethiye Müzesi’ne Eminönü bölgesinden otobüslerle gidilebilmektedir. Buradan tramvayla da ulaşım sağlanabilir. Ayasofya ve Kariye Müzesi‘ne yakınlığı sayesinde buraya da rahatça ulaşım sağlanabilir. Ancak bu iki büyük müzenin talihi bu tarihi yapıda yoktur. Ziyaretçi sayısı az olduğu için çok az bakım yapılan bir eserdir. Müzeye giriş Müzekart ile ücretsizdir. Çarşamba günleri haricinde 09.00 ve 16.30 saatleri arasında hizmet vermektedir. Müzekart sahibi olmayanlar için de Aysofya’dan alınacak izin ve buradaki gişeye ödenecek ücret ile gezinti yapılabilmektedir. Fethiye Müzesi’nin Google Maps üzerindeki konumu.

 

İstiklal Caddesi

İstiklal Caddesi

İstiklal Caddesi İstanbul‘un ve Türkiye’nin en güzel caddelerinden biridir. 19. Yüzyıl sonlarından beri büyük ilgi çeken bu cadde, hakkında bir çok şarkının yazıldığı şiirlere ve romanlara konu olmuş bir yerdir. Bir çok sanatçıya ilham veren yapısıyla kendisine bağımlı insanlar yaratan bu cadde adeta insanı kendisiyle bütünleştirir. Her renkten Türkiye’nin hatta dünyanın tüm değerlerinin temsil edildiği bu caddeden her gün ortalama üç milyon insan geçmektedir. Bu sayı hafta sonlarında daha da artmaktadır. Yaz günlerinde saat 16.00′dan sonra cadde tıklım tıklım tıklım olur. Gece ve gündüz günün her saatinde mutlaka cadde kalabalıktır. Günün en tenha saatini her sabah güneşin doğuşu sıralarında yaşar. Ancak bu saatte de mutlaka birileri caddede vardır. Akşamdan kalma bir kaç yüz, etrafı temizleyen işçiler, güne hazırlanan simitçiler ve diğer esnaflardan oluşan büyük bir kalabalık cadde geneline dağılmış bir halde bulunmaktadır. İstiklal Caddesi bu haliyle şehrin sürekli yaşayan kısımlarından biridir.

İstiklal Caddesi İstanbul Beyoğlu ilçesinde idari olarak dokuz mahalleye ayrılmış bir yapıdadır. Tünel’den başlayan Taksim Meydanı’na kadar uzanan büyük bir yaya yolundan oluşmaktadır. Bu büyük yolun tam ortasının 50.Yıl Anıtı bölgesi olduğu bilinir. Dünyanın en eski ikinci metrosunun bulunduğu Tünel Metrosu çıkışından başlayan cadde meydana kadar sıra sıra dizilmiş pek çok tarihi binayla Taksim’e ulaşır. Bu binalar içinde en eskileri Fransız Konsolosluğu’yla İngiliz Konsolosluğu binalarıdır. İkisinin de yapılış tarihi 16. yüzyıl dönemlerine rastlar.

İstiklal Caddesi üzerinde bulunan binaların çoğu birer tarihi eser niteliğindedir. Bir çoğu yüzlerce yıl önce inşa edilmiştir. Bunun yanında çoğunun da farklı ulusların mimari tarzına sahip olduğu görülmektedir. Şehrin bu noktası uluslar arası bir mimariye, çok uluslu bir kültüre ve her ulustan sakinlere sahiptir. Bazı talihsiz olaylardan bu zenginlik yara alsa da eski adıyla Cadde-yi Kebir yani Büyük Cadde tüm badireleri atlatarak her milletten çok kültürlü zenginliğini korumuştur.

İstiklal Caddesi 2

İstiklal Caddesi

İstiklal Caddesi boyunca bir çok küresel şirketin ofisine rastlamak mümkündür. Bunun yanında yerel tüccarlardan lüks mağazalara, Türkiye’de sadece İstiklal Caddesi üzerinde şubesi bulunan yabancı bankalardan dünya devi yiyecek şirketlerine kadar geniş bir alışveriş imkanı caddede mevcuttur. Ucuz bir şeyler almak isterseniz pasajlar içindeki esnafa uğrayabilir ve orjinal ürünler bulabilirsiniz. Bunun yanında bir kaç adım öteye gidip dünyanın en pahalı mağazalarını görebilirsiniz. Daha da gitmek isterseniz bir kaç ara sokağa dağılmış sahaflara rastlarsınız. Bunların arasında sakince oturup çayınızı yudumlayacağınız cafeler bulmak da mümkündür. Caddenin arka kısmında tramvay yolundan çıkıp tramvay garajlarından hemen sonra yol boyunca çeşitli cafe barlar görebilirsiniz. Bu sokak ünlü Nev-i Zade sokaktır.

İstiklal Caddesi üzerindeki her ara sokakta başka bir dünyadan izler bulmak mümkündür. 1917 Ekim Devrimi döneminde Osmanlı topraklarına sığınan Beyaz Ruslar’ın izlerine de rastlayabilirsiniz, bir hanın adından yola çıkıp Mısır’ın izlerini de keşfedebilirsiniz. Daha da ileri giderseniz Galata Mevlevihanesi’nin burada derin izler bıraktığını fark edebilirsiniz. Cadde yaşam dolu olma özelliğini her dönem korumuştur. Her dönemde de belirli izler birikmiş ve her bir iz geleceğe taşınmıştır.

İstiklal Caddesi‘ni bir yazıda anlatmaya çalışmak çok zor bir uğraştır. Dünyada görülmesi gereken yerlerin başında gelen bu büyük ve farklılıklar içinde bütün olan caddeyi gezmek, havasını koklamak bile orayı anlamaya yetmeyebilir. Caddeye aşık olan pek çok gezgin buraya yerleşme hayalleri kurmaktadır. Dünyanın her yerinden milyonların ilgisini çeken bu yeri hala görmediyseniz mutlaka görmelisiniz. İstiklal Caddesi’nin Google Maps üzerindeki konumu.

 

Fransız Sokağı

Fransız Sokağı

Fransız Sokağı İstanbul Kültür Üniversitesi ve Afitaş Yapım tarafından ortak geliştirilen bir proje sonucu 2003 yılında açılmıştır. 19. ve 20. yüzyıl boyunca Galatsaray Lisesi arka tarafındaki bu sokağa Cezayir Sokağı denilmiş, 2003 yılında geliştirilen proje sonunda sokağa Fransız Sokağı adı verilmiştir. Fransa’nın 1915 olaylarıyla ilgili bir tasarıyı kabul etmesinin ardından bozulan Türk Fransız ilişkilerinin bir sonucu olarak sokaktaki isim tabelaları kaldırılmış, ancak adı işletme tabelalarında kalmıştır.

Fransız Sokağı temelde Fransız kültürünün eserlerini tanıtma amacı taşır. Ancak İstanbul Fransız kültürünün yabancısı bir şehir değildir. Osmanlı’nın son döneminden başlayarak özellikle Beyoğlu bölgesinde yoğunlaşan Fransız yapıları Cumhuriyet tarihinin uzun bir dönemine de damga vurmuştur. İstiklal Caddesi üzerindeki ilk binanın Fransız Konsolosluğu olduğu ifade edilmektedir. Bunun yanı sıra bölgede Fransız işletmeciler sayısız cafe ve meyhane açmış, sayısız restaurant ile Fransız mutfağı Osmanlı ve İstanbul kültürünün bir parçası haline gelmiştir.

Fransız Sokağı bu tezler üzerinden hareket ederek canlandırılmış ancak tarihi Cezayir Sokağı’nın isminin değiştirilmesi sıkça tartışılmıştır. Ayrıca sokakla ilgili bir özel tiyatro grubunun da oyun sergilediği bilinmektedir. Burada yer alan güvenlik kameraları ve çeşitli güvenlik önlemleri sıkça kamuoyunda tartışılmış, zaman içinde İstanbul sokağı kabul etmiş ancak sokak da kendinden tavizler vermiştir.

Fransız Sokağı içindeki restaurant ve cafelerden bazıları sadece sektörel faaliyet yürütmemekte aynı zamanda pek çoğu sanat eserlerinin sergilenmesine ön ayak olmaktadır. Pek çok restaurantın bünyesinde galerisi bulunmakta, restaurant ve barlar Fransız sanatı başta olmak üzere hemen her dalda kültür sanat ürünlerinin tanıtımını yapmaktadır. Bu mekanlar arasında yer alan ünlü Vedat Sakman’ın sahibi olduğu Chez Sakman bir hayli ünlüdür. Rock müzik tarzıyla canlı müzik yapan mekan Sakman’ın sevenleri tarafından sıkça ziyaret edilmektedir. Fransız Sokağı tarihi Odakule mevkisinde bulunmaktadır. Bulunduğu nokta İstanbul’un kültür sanat ve eğlence hayatının merkezi bir yeri sayılmaktadır. Burada ünlü mekanlar bulunmakta, pek çok kişi tarafından ziyaret edilen mekanlar yılda binlerce insanı ağırlamaktadır.

Fransız Sokağı Beyoğlu’nun Kanuni döneminden başlayan tarihi açısından hissedilen en büyük ihtiyaca cevap verme amacı taşır. İstanbul’un neredeyse asli bileşenlerinden sayılan ve yıllarca İstanbul’da ikamet etmiş insanların kültürlerinin coğrafyamızda yansıtılması çok kültürlülük açısından bir hayli önemlidir. Bunun yanı sıra sokak içinde Paris Belediyesi tarafından gönderilen ve yüz yıllık bir tarihi bulunan havagazı aydınlatma direkleri gibi nostaljik ögelerle İstanbul geçmişteki sakinleriyle kendi geçmişini de yaşatmaktadır.

Fransız Sokağı’na Ulaşım

Fransız Sokağı‘na yaya olarak gidilmeyecekse Taksim ve Tünel mevkisinden kalkan tramvaylar tercih edilebilir. Bu Nostaljik Tramvayla hem İstiklal Caddesi’nin kalabalığından sıyrılır hem de hızla gidilecek noktaya varabilirsiniz. İstanbul’un başka bir semtinden gelmekteyseniz Taksim otobüsleriyle Galatasaray Lisesi’ne en yakın mesafede inebilir buradan sokağa gidebilirsiniz. Geldiğiniz yön Şişhane tarafı ise Tepebaşı durağında inerek İngiliz Konsolosluğu yönünden yürümeniz gerekmektedir. Eğer Şişli yönünden geliyorsanız Taksim’de inerek yürümeniz gerekir. Fransız Sokağı’nın Google Maps üzerindeki konumu.

 

Miniatürk

Miniatürk

Miniatürk, Minyatür Türkiye Parkı’nın diğer ismidir. İstanbul Haliç’te kurulmuş Türkiye’nin tek minyatür parkı olan bu yer aynı zamanda dünyada da sayılı yerler arasındadır. Türkiye’nin gezilmesi gereken hemen her yerinin minyatür versiyonu park içinde bulunmaktadır. Her tülü tarihi ve turistik güzellik park içinde kendine yer bulmuştur.

Miniatürk iki yıl gibi kısa bir süreyle inşa edilmiştir. Açılış tarihi 2 Mayıs 2003′tür. Açıldığı günden bu yana kullandığı “Büyük ülkenin küçük bir modeli” sloganı pek çok kesim tarafından takdirle karşılanmıştır. İstanbul’a gelen yerli ve yabancı turistler Miniatürk’ü ziyaret etmekte, Türkiye’nin eserleriyle ilgili kısa bir süre içinde fikir sahibi olmak park sayesinde mümkün olmaktadır.

Miniatürk “Türkiye’nin vitrini” adıyla anılan büyük bir komplekstir. İçerisinde sadece maket eserler bulunmamakta, aynı zamanda oyun alanları, çeşitli aktivitelere olanak tanıyan alanlar, park içi minyatür tren ve iki adet de müze bulunmaktadır. Müzelerden birisi Kristal İstanbul Müzesi, diğeri de Panaroma Zafer Müzesi’dir. Her iki müze de Miniatürk bünyesinde hizmet vermektedir.

Miniatürk dokuz farklı dilde ziyaretçilerine hizmet eden uluslar arası popülerliği olan büyük bir parktır. Her bir maket eser 1/25 oranında küçültülerek park içine yerleştirilmiştir. Her eserin orjinal ölçülere uygunluğu garanti altındadır. Aynı zamanda her eserin özellikleri de mümkün olduğunca yansıtılmıştır. Miniatürk içinde bulunan 122 mimari eser büyük bir özenle seçilmiş, ülkeyi tanıtma potansiyeli yüksek eserlere öncelik verilmiştir.

Miniatürk

Miniatürk

Miniatürk içinde bulunan minyatür eserlerden bazıları Anıtkabir, Selimiye Camii, İzmir Saat Kulesi, Augustus Tapınağı, Malabadi Köprüsü, Halil-ür Rahman Camii ve Balıklı Göl olarak sayılabilir. Bütün bunlarla birlikte pek çok eser park içinde ziyaretçilerini beklemektedir.

Miniatürk İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş bünyesinde faaliyet yürüten bir kültür kuruluşudur. İçerisinde 15 bin metrekare maket alanı, 40 bin metrekare açık alanı bulunan bu park giriş ücreti ve ziyaretçi sayısıyla finanse edilmesi imkansız bir büyüklükte ve kapasitededir. Sunulan kültür hizmeti büyük oranda devlet ve belediye desteğiyle ayakta durmaktadır.

Miniatürk Ulaşım

Miniatürk , Eminönü yakınlarındadır. Ulaşım buraya giden hemen her otobüsle sağlanır. İskele civarındaki son duraktan yürüyerek ulaşılabileceği gibi, İmrahor Caddesi üzerindeki Miniatürk durağından geçen otobüsler de kullanılabilir. Metrobüsle Halıcıoğlu Durağı’ndan inilerek otobüs ve minibüslerle ulaşım mümkündür. Park içinde özel araçlar için büyük bir otopark da bulunmaktadır. Miniatürk’ün Google Maps üzerindeki konumu.

Miniatürk Giriş Ücreti & Ziyaret Saatleri

Miniatürk haftanın her günü, yılın 365 günü açıktır. Resmi tatil ve bayramlarda parkın ziyaretçi sayısı normal günlerden daha fazladır. Ziyaret saatleri yılın her günü 09.00 ve 19.00 saatleri arasındadır. Öğrenciler için ücret 3 TL’dir. Tam ücret 5 TL, öğretmen, polis, asker 3 TL fiyatından girmektedir. Yabancı ziyaretçiler 10 TL giriş ücreti ödemektedir. On kişilik öğrenci gruplarına bir refakatçi öğretmen ücretsiz olarak girmektedir. Park içinde Müzekart geçerli değildir.

 

İstanbul Akvaryum

İstanbul Akvaryum

İstanbul Akvaryum 2003 yılında Florya’da inşaatına başlanmış bölgenin en özgün ve büyük turizm merkezlerinden biridir. Burası binlerce balık ve sürüngene ev sahipliği yapan devasa bir akvaryumdur. İçerisinde binlerce balık türü bulunan bu yapı, İstanbul gezilecek yerler listesinde en başlarda yer almaktadır.   2011 yılı Haziran ayında pek çok siyasinin de katılımıyla açılışını yapan bu muazzam yapı açıldığı haftalardaki ücretsiz ziyaret avantajı nedeniyle ciddi izdihama da neden oldu. Ancak bu günkü fiyatlarıyla bu izdihamın ciddi oranda yok olduğu da gözlerden kaçmıyor.

İstanbul Akvaryum on altı farklı temayı içinde barındıran, bu temalara uygun şartlar sağlayarak muhteşem bir görsel şölen sunan bir alandır. İçerdiği temalar arasında Cebelitarık Boğazı’ndan Süveyş Kanalı’na, Küresel Isınma’dan Jules Verne’in Naitulus’una kadar bir çok ilginç ve eğlenceli özellikler bulunmaktadır. Bunlar içinde harmanlanmış bir biçimde ziyaretçilere sunulan görsel şölen kesinlikle fiyatını hak etmektedir.

İstanbul Akvaryum içinde yaşayan canlı sayısı 15 bin olarak açıklanmıştır. Bu canlıların toplam tür sayısı ise yaklaşık 1500 kadardır. Bu canlıların bir bölümü su tankları içinde sergilenen hayvanlardan oluşmaktadır. Ancak Yağmur Ormanları temalı bölgede yer alan dev timsah ve diğer sürüngenler, yılanlar ve zehirli kurbağalar bir hayli ilginç görünmektedir. Bu bölümde temanın iklim koşulları da yaratılmış durumdadır. İstanbul Akvaryum içinde yer alan gezi rotasının toplam alanı bir kilometreden fazladır. Bu alan yalnızca gezi için ayrılmış alandır. Toplam 6 bin metrekarelik alan ise gezide görülecek yerleri oluşturmaktadır. Akvaryumun inşa edildiği alan ise yaklaşık 36 bin metrekarelik bir alanı oluşturmaktadır. Bu alan içinde bilim merkezleri, etkinlik alanları, onlarca mağaza, kafetarya, restaurant ve müze yer almaktadır.Alan içerisinde ayrıca sinema da bulunmaktadır.

İstanbul Akvaryum

İstanbul Akvaryum Yerleşim Planı

İstanbul Akvaryum Ziyaret Saatleri & Ücretleri

Burayı ziyaret etmek için ortalama beş altı saatlik bir zaman dilimi öngörülmektedir. Tam anlamıyla keyfini çıkararak bir gezi yapmak için bir öğleden sonrası buraya ayrılabilir. Ancak hafta sonları burası bir hayli kalabalık olabilmektedir. İstanbul Akvaryum giriş ücreti tam 35, indirimli 25 TL’dir. Standart giriş ücretleri haricinde aile paketleri, gold ve silver bilet ücretleri de bulunmaktadır. Farklı tarifeler arasında geziye en uygun tarife seçildiği takdirde tasarruflu ve keyifli bir gezinti yapmak olasıdır. Akvaryum yılın her günü açıktır. Çalışma saatleri de hafta içi 10.00 ve 19.00 arası, hafta sonu 10.00 ve 20.00 arasıdır.

İstanbul Akvaryum Ulaşım

İstanbul Akvaryum’a ulaşım için Florya istikametine giden bir otobüs kullanılabilir. Bu istikamete giden bir çok toplu taşıma aracıyla akvaryuma ulaşım mümkündür.  Metrobüsle Sefaköy, Florya, Cennet Mahallesi veya Bağlar Durağı üzerinden dolmuş aktarması yapılabilir. Özel araçla da Bakırköy veya Ataköy sahil yolları buraya ulaşımı sağlayacaktır. İstanbul Akvaryum’un Google Maps üzerindeki konumu.

 

Pierre Loti

Pierre Loti Manzarası

Pierre Loti 1850 ve 1923 yılları arasında yaşamış ünlü bir şairdir. Tüm dünyada ün kazanan yapıtları bulunmakla birlikte Türkiye’de ünlenmesinin en önemli nedeni şairin Türkiye aşığı olarak bilinmesidir. Fransız şair deniz subayı olarak geldiği 1876 yılında bir yıl boyunca ülkemizde kalmış, o dönemde Rabia Kadın Kahvehanesi isimli Eyüp civarındaki mekanı keşfetmiştir. O yıldan sonra burası Pierre Loti olarak anılmaya başlanmıştır.

Pierre Loti Kahvehanesi olarak bilinen bu tarihi mekan İstanbul Eyüp Sultan Turbesi’ne yürüme mesafesinde, İstanbul’un önemli güzelliklerinin görülebileceği bir yerdedir. Kenarda, manzaranın net göründüğü yerde bulunan masalarda boş yer bulmak biraz zor olsa da burada bulunan bir masanın vereceği keyif paha biçilmezdir. Bu yüzden bir çok kişi çok önceden rezervasyonla bu masalarda bir kahve içmeye çalışmaktadır.

Pierre Loti Kahvehanesi yemyeşil ağaçlar ve çiçeklerin içinde salaş bir kahve evidir. Ahşap sandalyeler, eski tarz örtülere sahip masalar ve Osmanlı usulü servisi ile bu kahvehane tarihi bir dönemden ödünç alınmış saatler yaşatmaktadır. İstanbul’un bu en önemli tarihi ve turistik mekanı her yıl pek çok turisti ağırlamaktadır. Eyüp Sultan bölgesinde yer alan bu kahve bölgesinin tarihi yapısının tanıtılmasına önemli katkı sağlamaktadır.

Pierre Loti bu gün bir tepenin ismidir. Bu tepe İstanbul’a hakim, Eyüp sırtlarındaki bir tepedir. İzleyenin önünde Haliç’in eşsiz güzelliği, Haliç üzerine kurulan köprülerin estetik yapısı serilir. Akşamları ve gün doğumları burada ayrı güzelliktedir. Kızıllığın hakim olduğu saatler şairlere ilham verecek kadar güzeldir. Kuşkusuz bu Fransız şair de bir çok ilhamını bu manzaradan edinmiştir.

Pierre Loti Tepesi içinde turistik eşyalar satan butik dükkanlar, nargile ve kahve kafeler, otel ve restaurant bulunmaktadır. Buradaki turistik eşya satan dükkanlar yerli turistler için biraz pahalı bulunsa da yabancı turistler tarafından tercih edilen ürünler olmaktadır. Aziyade Restaurant alakart restaurant olarak son derece yüksek kalitede hizmet sunmaktadır. Nargile Bahçesi’nde ise meraklıları için tömbeki dahil pek çok Osmanlı kültürü haline gelmiş nargile çeşitleri bulunmaktadır. Ayrıca tepede Osmanlı evi tarzında apart oteller de yer almaktadır.

Pierre Loti Tepesi’nde bulunan teleferik hiç bu araca binmemiş olanlar için iyi bir deneyim sunabilir. Kısa bir süre içinde tepeye ulaşımı sağlayan teleferik güvenli olduğu için ziyaretçilerin korkmasının önüne de geçmektedir. Bu sayede kısa zamanda en tepeden başlayarak tüm Pierre Loti bölgesi gezilebilmektedir. Teleferik deniz seviyesinden elli beş metre yükseklikte, Eyüp merkez ve tepe arasında çalışmaktadır.

Pierre Loti bölgesi İstanbul’un ulaşım açısından en rahat bölgeleri arasında yer alır. İstanbul’da hemen her yerden Eyüp’e toplu ulaşım aracı bulunur. Bunlar arasında metrobüs, otobüs ve Haliç tipi vapurlar bulunmaktadır. Vapurlar Üsküdar ve Eyüp arasında çalışır. Diğer araçlarla da rahatça ulaşım mümkündür. Bu araçlardan birisi seçilerek Eyüp Sultan Camii’ne gidilebilir. Buradan da teleferik kullanarak veya yaya olarak tepeye çıkılabilmektedir. Pierre Loti ’nin Google Maps üzerindeki konumu.

 

Belgrad Ormanı

Belgrad Ormanı

Belgrad Ormanı İstanbul Çatalca Yarımadası içinde bulunan yeşil alanın adıdır. Kent merkezini güneyine, İstanbul Boğazı’nı doğusuna alan orman Karadeniz boyunca uzanmaktadır. Bu yanıyla bölgenin temiz hava ihtiyacına büyük yarar sağlayan orman aynı zamanda bölge ekosistemi için de hayati öneme sahiptir.

Belgrad Ormanı içinde binlerce kuş, sürüngen, memeli, böcek türü yaşamaktadır. Bunlarla birlikte bölgede yaşayan bitkilerin türü de bir hayli ilginçtir. Kimi bitkiler Karadeniz iklimine uygun bitkiler iken kimileri Orta Avrupa ikliminde yetişen bitkilerdir. Bunun sebebi bölgenin iklimler arası bir coğrafyada bulunmasıdır. Bölge ekosistemine sağladığı katkılar hızla yok olmasına rağmen çevrecilerin çabasıyla yok oluş durdurulmaktadır.

Belgrad Ormanı içinde akarsular da bulunmaktadır. Bu sular Osmanlı döneminde İstanbul’un suyunu sağlamaktaydı. Bu sulardan etkin bir biçimde faydalanmak için Osmanlı döneminde sular önüne bentler kurulmuştur. Bu bentler günümüzdeki gibi doğal hayatı tahrip eden biçimlerde değil, doğal hayatın bir parçası olacak biçimde kurgulanmıştır. Zaman içinde burada yapılan değişikliklere orman uyum sağlamıştır. Şu anda İstanbul’un su ihtiyacı bölgeden tedarik edilecek suyun çok daha fazlasıdır. Bu yüzden bu alan ve sular sadece doğal yaşamın idamesiyle doğa turizminin gelişmesi amacıyla kullanılmaktadır.

Belgrad Ormanı’nın ismi Kanuni Sultan Süleyman dönemine uzanır. Belgrad seferine çıkan padişah sefer dönüşünde Belgrad halkını da yanında getirir. Yanında gelen bu kişileri orman içindeki köye yerleştiren Kanuni Sultan Süleyman zaman içinde bu kararından vazgeçer. Çünkü köylüler İstanbul’un su kaynaklarını kirletmektedir. Bunun tespit edilmesiyle Osmanlı tarihinde bir ilk gerçekleşir. Suyun güvenliğini sağlayacak çeşitli araçlar geliştirilir. Bunun yanında bölgedeki doğal yaşamın korunması çabası da bu tarihlere rastlamaktadır.

Belgrad Ormanı 1956 yılından beri İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü’nün denetimi altında park ve mesire yeri olarak kullanılmaktadır. Burada on bir adet mesire yeri bulunmaktadır. Bunların her biri ayrı güzellikteki yerlerdir. İçlerinden Falih Rıfkı Atay mesire yeri ziyaretçiler tarafından sıkça tercih edilmektedir. Sadece bu mesire yeri 200 bin metrekaredir. Burada piknik için tahta masa ve banklar bulunmaktadır. Ayrıca bu bölgede hizmet veren bir kafe de bulunmaktadır. Bu kafede ızgaralar da yapılmakta, bu da halkın açık havada et ürünleri tüketme ihtiyacına çözüm sunmaktadır.

Belgrad Ormanı Ulaşım

Belgrad Ormanı İstanbul’un geniş bir alanını oluşturur.Orman Avrupa yakasındadır.  Buraya ulaşım için toplu taşıma tercih edilecekse Bahçeköy girişi kullanılmalıdır. Bu girişe İstanbul’un pek çok farklı noktasından otobüsler ulaşmaktadır. Aynı zamanda bu giriş İstanbul’un en çok tercih ettiği giriştir. Bahçeköy kapısına Taksim’den 42T numaralı otobüs ulaşmaktadır. Sarıyer’den 42HM, 4. Levent’ten 42 numaralı otobüsler de bunların bazılarıdır. Bunlar haricinde pek çok semtten pek çok otobüs bu bölgeye ulaşmaktadır. Daha keyifli bir gezi için buraya da özel araçla gidilmelidir. Bu sayede orman içindeki yollarda dolaşabilir, kısa zamanda ormanın pek çok noktasını gezebilirsiniz. Belgrad Ormanı’nın Google Maps üzerindeki konumu.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol